24 Nisan 2010 Cumartesi

Kalpazankaya

Damak tadı diye etiketlediğime bakmayın siz, bu sefer "reklamın iyisi kötüsü olmaz" düsturunun en fenası için elimden geleni ardıma koymayacağım...

Geçtiğimiz sene bu vakitlerde, Sait Faik hikayelerinden uyarlanan "Meraklısı İçin Öyle Bir Hikaye" ' yi Naşit Özcan'ın performansıyla izlediğimiz gün, o martının sesini duymak ve Kalpazankaya'yı görmek için Burgazada'ya gitmeye niyetlenmiş idik, ancak kısmet oldu.

23 Nisan ile sonlanacak hafta başladığından bu yana keyfim yerindeydi. Çocuk bayramında, biricik kuzuyla çocuklar misali bisikletçileri gezip, seneler sonra taşınır listemize iki adet bisiklet ekleyince miniklerden şen iki adet kazık haline geldik. Sabah erkenden kalkıp, Burgazada'nın yolunu tuttuk. Benim saflığımdan ötürü Burgaz diye Kınalı'da inip, adanın etrafında bir tam tur attıktan sonra, bu sefer Burgazada'nın limanını bulduk.

Asıl hedefimiz olan Kalpazankaya'nın yolunu tuttuk. Ben neyse de, kuzunun dizlerde derman kalmamış bir halde Kalpazankaya'ya ulaştık. Diller dışarda, oturacak yer bulmak için garson peşinde koşmaya başladık. Gücün cevap alabildiğimiz "harika" işletmeciler, yarısından çoğunun boş olduğu gözle tespit edilen Sait Faik'in kır gazinosunda bir adet bile yer olmadığını ısrarla tekrarlarken, iki adım ötemizde bizim gibi rezervasyonsuz orda bulunan başka müşteri adaylarına "Ne demek abi, hemen ayarlarız..." şeklinde kucak açıyorlardı.

Bende daha fazla dayanamayıp, sıçarım manzarasına, 4 tekir, 2 kadeh rakısını da... diyip küfür kafir bini bir para bastım pedala döndük Burgazada merkeze. İskele'den inince soldan ikinci dükkan, Sahil Restaurant'a oturduk. Garson adaşım, balıklar taze, rakı yaş üzüm...

İnsan Allah'tan başka ne ister.

PS: Kalpazankaya, ve malum kır gazinosuna ilişkin ekşi sözlükten 2-3 yorum aşağıda. Baştan söyledik, reklamın iyisi kötüsü olmaz.

Hiç yorum yok: