18 Mart 2012 Pazar

Şükürler olsun

Cumartesi sabahı dokuzda fizik tedavi için rehabilitasyon merkezine girdim. Akşamında maç var, haftalar öncesinden ameliyat bile bu maça göre programlanmış. Doktordan izin alınmış, annemin gönlü yapılamamış ama kestirip atılmış. Bu maça gidilecek...

Düz bacak kaldırma, yürüme egzersizleri o bu derken ve aklım sıra kendimi zorlamamaya çalışırken sıra geldi kalça hareketlerine. Yaradılış mı dersin yetiştiriliş mi bilemem ama yaptığım her işin hakkını vermem gerektiğine inandırmışlar bir kere. O demin bahsettiğim kalça hareketlerinin ikinci setinin neredeyse sonuna gelmiş iken..."Pat" diye bir ses geldi arka adalemden. Bir tek ben duysam hissettim derdim ama bana nezaret eden fizyoterapist de aman dedi duyunca. Geçtiğimiz yazın ortalarında osuruktan bir halı saha maçında, öküz gibi bir darbe sonucunda kırdığım diz ve kopardığım bağlar yetmezmiş gibi, arka adaleyi de kendi kendime zorlayarak maça sekiz saat kala iyiden iyiye sakat etmiştim kendimi. Eve dönüp bolca buz yapıp düştük yollara. Düz yolda yürümek iki değnek yardımı ile neyse de merdiven çıkmak...Tam 56 basamağı aştıktan sonra kuzu ile beraber yerimizi aldık tribünde.

Taraftar desteği ile beraber önde basan, her vurduğu gol olan çubuklu ile dizleri titreyen parçalının mücadelesi vardı ilk 15 dakikada. Sow'un ve Alex'in vurdukları gol oldu, Melo'nun vurduğunu hakem ilginçtir! göremedi, Cristian, Stoch ve ilk yarının sonunda Alex'in vurdukları ise çerçeveyi bulmadı. Maçın sonunda Baros'un vurduğu girseydi hede hödösü yapanlar; ilk yarı beş tane yiyebileceklerini, normal şartlarda 10 kişi kalmaları gerektiğini ve halamın testisleri olsa amcam olacağını unutmasınlar diye yazıyorum bunları.

İlk yarının son 15 dakikası ve maçın geri kalanında ise dizleri titreyen bu sefer sahadaki Fenerbahçeli oyunculardı. Hücum yapmasına bile gerek olmayan, sadece topu ayağında tutsa en azından kazanacak, işler yolunda giderse farkı arttırabilecek takım doldur boşalt ile maçı bitirme çabası içine girdi. Onlar böyle oynadıkça rakibin cesareti arttı, rakip yarı sahaya geçmesi kıyamet alameti sayılan Balta ile bile hücum yapmaya başladılar. Selçuk uzaktan denedi olmadı, takip eden pozisyonda o Balta skoru eşitledi.

Aylardır telefonları dinlenen, aralarında savcılık sorgusu geçirenler olan, sahada kazandıkları adliye koridorlarında ellerinden alınmaya çalışılan ve diken üstünde yaşayan oyuncu topluluğu skoru korumaya çalıştı ama maalesef başarılı olamadılar.

Maç dengeledikten sonra ise bugün üzerine anlamlar yüklenmeye çalışılan Avrupa fatihi rakibin asıl karakteri bir kez daha ortaya çıktı. Dokunsan yerle bir olacak bir rakip karşında ve maçın bitmesine hala 10 dakika varken, aynı anda sahanın farklı bölgelerinde Elmander, Eboue ve Balta oyunu soğutmak için kendilerini yere bıraktılar. Siz bunun adına profesyonellik diyorsunuz, ben ise sahtekarlık. Sizin için Galatasaray Fatih Terim ve Hasan Şaş, benim için Fenerbahçe ise Aykut Kocaman ve Rıdvan Dilmen. Sizin Melo gol atarsa itlik yapıyor, bizim Sow ise şükrediyor. O sebepten iyi ki ben Fenerbahçeyim siz de Galatasaray.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

mal mısın nesin, sow müslüman adam secdeye vararak kutluyor gol sevincini, melo katıksız hristiyan, ne alakası var iyiki fenerliyim diyosun? taraftarının %90 mal olan bi kulüp tuttuğun için iyiki fenerlisin.

Okechukwu dedi ki...

Hayırdır?.. Bu ne agresiflik, berabere kaldığınız için hala göbek atıyor olman gerek miyordu senin?)
Sow müslüman secdeye varıyor, diğeri de it havlıyor gollerden sonra. Ben de farklı bir şey yazmadım ki.