5 Mart 2011 Cumartesi

Bir Fenerbahçe Masalı

Ülke sınırları dahilinde bloglar bir kez daha stop ettirilmişken, blogspot vasıtasıyla deniz aşırı kıtalarda yaşayanlara derdimi yanarım ben de...

Fenerbahçe Ülker, grup maçlarına üst üste 4 galibiyetle başlayıp, deplasmanda Barcelona içerde ise Sieana'yı sırasıyla mağlup edince -her ikisi de çeyrek finale çıktı- bütün Avrupa'nın dikkatini üzerine çekmişti. Ömer'in topa baskıyı başlattığı, Vidmar'ın ortasını kapattığı Fenerbahçe savunması rakiplerinin 70 sayı bile atmasına izin vermezken, Ukic'in yönettiği Fenerbahçe hücumu iç dış dengesini iyi kurarak, dış adamlarına doğru pozisyonlar hazırlayıp, gerçekten izlenesi bir takım olmuştu.

Kaptan Ömer, Dünya Şampiyonasın'da bıraktığı yerden devam edip, kariyerinin ilk gününden beri yaptığı bezdirici savunmanın yanı sıra takımın en güvenilir skoreri olmuştu. Takımın enerjisi düştüğü vakit, Kinsey ve Mirsad takviyesiyle yenilenen 'ekip', Tomas'ın hücum ve savunma katkısını da arkasına alınca, Roko'dan başka sağlıklı oyun kurucu olmamasına karşın, Emir'i kullanmaya bile gerek duymadı ilk turda.

Trabzonspor karşısında sakatlanıp sezonu kapatan Vidmar'ın eksikliğini, 'iMay' ile kapatmaya çalışan Fenerbahçe, transferin son gününde adını duymanın dahi tüyleri hazır ola geçirttiği, Saras transferiyle hava atışı yapılmadan öne geçti. En azından ben öyle sandım...
Derdi tasası ipad adamın.
Barcelona'nın önünde gruptan lider çıkan takım, ikinci turun ilk maçında Pire'de Olymiakos'u mağlup edince arzular şelale oldu. Avrupa'nın gelmiş geçmiş en iyi oyun kurucularından biri, ecnebilerin no-look pas dedikleri hadisenin ehli Jasikevicius, (Efes Pilsen karşısında ilk maçında gözümle gördüm, o paslardan hala atabiliyor-du.) Ukic'in yükünü hafifletecek ve Fenerbahçe muhtemel grup lideri olarak çeyrek finale çıkacaktı. Valencia karşısında ite kaka kazanılan maçın ardından, Zalgiris maçı da kazanılmıştı kazanılmasına ancak Litvanya deplasmanında aynı rakibin tam 39 kez serbest atış çizgisine geldiği mücadele, uzatmada kaybedildi. Sarunas'ın yaptığı sayı pasından daha çok top kaybıyla oynadığı maçlardan bir diğeri olan maçta, Ukic grip olduğu için forma giymedi. Her ne hikmetse, Ukic'in kritik maçlar öncesi nevazil olası tutuyordu.(Bkn: Sieana deplasmanı)

Vidmar'ın sakatlığı, May'in yetersizliği sebebiyle aldığı süreyi ikiye katlayan Mirsad Türkcan da sakatlanıp sezonu kapatınca, bir önceki sezon Ömer Aşık'a ceza verip kenarda oturtabilecek kadar zengin olan uzun rotasyonu  güdük kaldı. Takımın yarısı yoktu ama Allah'tan Tomas ve Ömer'in şutları giriyor ve takımın bir savunma alışkanlığı vardı. Kalan iki maçtan birini kazanmak gruptan çıkmaya yetecekti.

Son 2 maçın ilki olan Olymiakos maçında, üçüncü periyota kadar işler yolunda gibiydi. Teodosic bitirilmiş, top Spanoulis'in eline kalmıştı. Spanoulis'in penetre ardından bulduğu Erceg'in inanılmaz üçlük isabet yüzdesine karşın, Fenerbahçe farkı on sayıya kadar çıkardı derken durdu. Koç Spahija, kaptan Ömer, Emir, Kaya, Oğuz, ben ve de hatta sen...Herkes durdu.

İş Valencia deplasmanına kalmıştı ve Fenerbahçe sezon başından bu yana ilk kez yoğun stres altındaydı. Kimsenin istemediği ancak beklenen oldu ve rüya gibi başlayan Euroleague sezonu kabus gibi sonlandı.

Gelelim rakamlara...
Top 16'nın ilk 4 maçında, 15'de 11 üç sayı isabetiyle oynayan (ikisinin toplamı 30'da 22) Ömer ve Tomas'dan, son iki maçta Ömer 4'te sıfırla atamazken, Tomas ise 12'de 2 üç sayı isabeti bulabildi. İlk turda %74 ile serbest atış -nam-ı diğer beleş atış- atan takımın yüzdesi, iş en iyi 16 maçlarına gelince %63'e geriledi. Büyük umutlarla gelen Saras'ın bakmadan attığı paslar için ya gözleri eskisi kadar iyi görmüyordu, ya da dizlerinde derman kalmamıştı ki maç başına 3,2 top kaybıyla oynadı. May ise ipad vasıtasıyla, maç başına 3 twit atarak istatistik kağıdında yer almamazlık etmedi.

Bu Sarunas'ın yerine Erbil oğlan oynasaydı, ya da Engin hiç sakatlanmasaydı. Sean May hiç gelmeseydi de, Mahalbasic daha önce geri çağırılsaydı. Fenerbahçe'nin, branş ayırt etmeksizin final oynayamama illeti olmasaydı. En azından şu beleş atışlardan iki tane fazla sokulsaydı...

İşte o zaman Fenerbahçe'nin rakibi, dörtlü final öncesi baş antrenörü Ettore Mesina'nın istifa ettiği Real Madrid olacaktı.

27 Şubat 2011 Pazar

Geçmiş Olsun Selçuk Kardeş

İstanbul'da hava buz gibi, rakip de lig sonuncusu Kasımpaşa iken, şeytanın işi pek kolaydı ama yine de bizi mağlup edemedi. Sırf şampiyon olduğumuz vakit, "Beraber ıslandık yağan yağmurda..." demeye yüzümüz olsun diye, çıktık sıcacık evimizden.

Stada doğru yol alırken, Radyo Fenerbahçe'de Kıvanç Özkök ve Aylin Abla'nın seslerini işitince, Vakıfbank Güneş Sigorta Türk Telekom (Eksik yazmamışımdır inşallah takımın ismini) maçını atladığımı fark ettim. Fenerbahçe Acıbadem'in ilk seti kaybettiği anlarda, maç önceleri uğrak yerimiz olan Ciğerimin Köşesi'ne ulaştık. Bir yandan ısınmaya, öte yandan karnımızı doyurmaya çabalarken, radyo kulağımızda kalbimiz ise Burhan Felek'te idi. İkinci seti alıp durumu eşitlemişken, ufaktan stada yollandık.

Biricik kuzum bir kez daha atkı ve eldivenlerini unuttuğu için, ve de hava gerçekten çok soğuk olduğundan, Fenerium ziyareti elzem oldu. Kulübe katkıdan ziyade, bünyeye katkı olsun diye aranan eldiveni bulamadık ama aynı atkıyı beğendiğimiz iki İngiliz'i görünce mağazada, yazacak hikaye oldu diye sevindim içten içe. Son zamanlarda stad etrafında gördüğüm ecnebilere kafayı yorarken, "ticket, ticket, bileet..." diye fısıldayan karaborsacıyı görünce dumurların ağababasını yaşadım.

Santrayla beraber omuza omuza başladığı vakit, Vakıfbank G.S.T.T... setlerde 2-1 öndeydi ve oyunun 4. setinde Fenerbahçe Acıbadem gerideydi. Kuzuyu futbol maçını izlemekle görevlendirip, kulaklıklar vasıtasıyla voleybol maçında buldum kendimi. Final setine taşımak için mutlak alınması gereken sette 22-18 gerideyken, büyük insan Alex De Souza topun dibine üfledi ve Fenerbahçe benim gibi konsantrasyon sıkıntısı yaşadığı maçta, 1-0 öne geçti. Gole sevinirken, voleybol maçında sayılar ardı arkasına gelmeye başladı ve Fenerbahçe seti 27-25 kazanarak maçı son sete taşıdı.

Son seti dinlerken nadiren kafayı kaldırdığım anlardan birinde, Gökhan Gönül ortaladı, Yobo indirdi, hakemliği kendisi kadar yakışıklı olmayan Halis Özkahya, Kasımpaşa lehine penaltıya hükmetti. Varela, topu beyaz noktaya diktiğinde, Fenerbahçe Acıbadem final setinin final sayısını alarak maçı kazanınca, benim yumruklar gayriihtiyari havaya kalktı. Yumrukların inmesine gönlü razı olmayan Volkan Demirel, soluna gelen topu kurtarınca saniye aşırı Fenerbahçe Spor Kulübü için sevinerek tarihe geçmiş oldum:)

Fenerbahçe'nin bana kalırsa konsantrasyon sorunu sebebiyle zorlandığı maç, Dia'nın ikinci yarının başında attığı golle, 55. dakikada gayri resmi olarak tescillendi. Voleybol maçını bırak, futbol maçından aklında ne kaldı diyen varsa eğer...

Selçuk Şahin iyi futbolcu.

Fenerbahçe 2-0 Kasımpaşa
Fenerbahçe Acıbadem 3-2 Vakıfbank G.S.T.T