18 Haziran 2011 Cumartesi

Espora: Bayinizden ısrarla isteyiniz...

 Bu bloga aşina olanlar haberdar olduğu ve ilk kez:

"Kimimiz mühendis, kimimiz bankacı olduk ama hepimizin içinde kalan sporla ilgili bir işe sahip olmak. İşte o sebepten belkide mesaiden arta kalan zamanlarda blogları doldurur olduk. Buna da şükür demeyenler için işte fırsat. Ben görünce nedense heyecanlandım..."

cümleleriyle konuk olan Kadir Has Üniversitesi'nin Spor İletişim Sertifika Programı'nın dördüncü dönem mezunlarından olduğumu gururla söylemek isterim.

Nalıncı keseri misali kendime yontmadığımın ve bu gururun boş yere olmadığının ispatı karşınızda, başta Ulaş Bayram olmak üzere emeği geçen bütün arkadaşlarımın ellerine sağlık...

16 Haziran 2011 Perşembe

Rekabetin Hası

Final serisi maçlarını ikişer ikişer değerlendirmeyi planlandığımdan, normal şartlarda yazmamam gereken bir yazının ilk cümlesidir bu. Cuma günü oynanacak maçın ardından Fenerbahçe Ülker şampiyon olursa muhtemelen mutluluktan hafıza kaybı yaşayacağımdan, kaybettiği takdirde ise adına züğürt tesellisi denebileceğinden bugün yazma vaktidir.

Ta ki Fenerbahçe çomak sokana dek, müessese kulüplerinin hegemonyasında (birebir Türkçe karşılığı olmadığından kullanılması elzem kelimelerden biri) olan amatör branşlar için, Fenerbahçe-Galatasaray finali; Alex De Souza'nın kafası kadar güzel, Sabri Sarıoğlu ya da İlker Yağcıoğlu'nun isabetli orta yapması kadar mucizevi ve Spud Webb'in 360 derece smaç yapması kadar muhteşem bir hadise.

Fabrikalardan otobüslere doldurularak seve seve salonda yerlerini alanlara rağmen; iki, bilemedin üç bin biletli, daha doğrusu maaşlı seyirciye oynanan final serileri yaşanmışken ülkede, Fenerbahçe-Galatasaray serisine bilet bulmak için Allah'ın sevgili kulu olmak gerekmekte. Fenerbahçe ile Galatasaray tavla oynasa (benzetme khas spor iletişim mail grubunun incilerinden Çetin Cem'den arak:) kahve dolar taşar kabul ancak seri o kadar keyifli ki formalar olmasa yine de izlenirdi.

Fenerbahçe kazandığı vakit "kadrosu derin yea" ya da "Ülker'e yenildik arkadaşım..." diyen Galatasaraylı (bu seferlik Cafe Crown bende kalsın) arkadaşları, kaybettiği zaman ise "Spahija, you are not a coach!" kalıbını literatüre sokan (itiraf ediyorum Kezman'ı da severdim) Fenerbahçeli kardeşleri boş verip, çubuklu ile parçalının rekabetine odaklanmak lazım.

Bir, bilemedin iki maç kaldı şunun şurasında...