4 Nisan 2009 Cumartesi

Arkasspor - Fenerbahçe

Arkasspor 2-3 Fenerbahçe

Fenerbahçe bir spor kulübü ve bende öncelikle Fenerbahçe aşığı, ardından bir sporsever olduğum için her branşı elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum.
Sözlük anlamı "Altışar kişilik iki takım arasında, bir alan ortasında gerilmiş olan ağ üzerinden bir topun karşılıklı olarak elle oynanması oyunu" olan voleybol, oyuncuların birbirleriyle fiziksel temaslarının yasak olması sebebiyle hakemler için yönetmesi kolay, seyirciler için ise tertemiz bir sportif mücadele olarak görünmekle beraber işin içine finansal kaygılar girince bu tertemiz oyun bile kirlenebilirmiş bu akşam şahit oldum.
Challange Cup'ı kazanarak İzmir'e tarihinin ilk Avrupa kupasını getiren Arkasspor, Arkas Holding desteğiyle kurduğu muazzam takımın bütün kupaları toplamasını istiyor. Fenerbahçe ile playoff yarı final serisinde karşılaşan takım, muhteşem top oynayan Fenerbahçe karşısında 2-0 mağlup duruma düştükten sonra sporun her dalına bulaşmış olan "Resultante importante" ruhunu parkeye çağırmakta gecikmedi. Eskişehir bölgesi hakemlerinden Bülent Bozkurt elinden geleni ardına koymadı (Fenerbahçe hücumdayken, Fenerbahçe hücum sahasına kenardaki top toplayıcı çocuklar ikinci bir top yuvarladı,hadi bunu görmedi,görüpte uyarmak isteyen yardımcı hakemin bayrağını bile göremedi hoca.) ancak kaptan Hakan Fertelli'nin takımı Vladimir Grbic'in önderliğinde ayağa kalkarak hepsini birden yendi.
Final setinde kafasıyla top çıkaran genç libero kardeşim Serkan'a selam olsun...

3 Nisan 2009 Cuma

Show Must Go On

“Rol yapan insanların tavrını iyi bilirim. Terim’le ilgili endişem şudur. Bir teknik direktör maçın 85. dakikasında, takımın sonu olabilecek bir maçta, kritik bir dakikada ‘hangi kamera bana bakıyor, beni seçiyor, ben nasıl rol yapmalıyım?’ diye düşünüyorsa, onun çok ciddi boyutlarda problemleri vardır.”
“Bunu Fatih Terim’in yüzüne bakarak anlıyorum. Bunu niçin söyledim? Bu bir satış meselesidir. Eğer o satışıyla kendisini kabul ettiriyorsa ve amiyane bir tabirle yutturuyorsa, hiç kimseye sözüm yok. Demek ki iyi oyuncu ve yutturuyor. Benim kendisiyle hiç alıp veremediğim yok. Ama üzülerek gördüğüm bir manzara bu benim. Ve özellikle 5 dakika kala takım giderken, milli takım giderken, kameraları kontrol ederek rol yapmaya başlaması bende bir dehşet duygusu uyandırmıştır. Dolayısıyla birinci maçtan çıkaracağı dersler olduğuna inanmıyorum. Kendisinden başka kimse yok ya. Merkez benci bir tavırla bu adam ikinci maçta da bildiğini okuyacaktır.”

Ben demiyorum Zeki Alasya, hemde geçtiğimiz Pazartesi söylemiş yukarda yazanları. Elçiye zeval olmaz.

1 Nisan 2009 Çarşamba

4-4-2

"Altıpasta soğukkanlı müdahalesiyle topu uzaklaştıran Uche Fenerbahçe taraftarına derin bir oh çektiriyor...)"

Her sayısında 2 blogun tanıtıldığı Four Four Two dergisi Nisan sayısında bize yer vererek başta bendeniz olmak üzere blog yazarlarını bahtiyar etmişlerdir.Başarıları daim olsun...

Altıpas köşesine dahlimiz şu şekilde gerçekleşmiştir,bilgilerinize;

Uche Okechukwu

http://ucheokechukwu.blogspot.com/

Adını Fenerbahçe'nin unutulmaz savunma "sanatçısı" Uche'den alan blog'un varoluş nedeni kendi sözleriyle "futbolun ölümsüz mücadele ruhuna duyduğu aşk"... Türk futbol yazarlığının Dostoyevski'si İslam Çupi'ye sadece hayran olmakla kalmayıp büyük ustanın etkisini yazılarında da hissettiriyor. Tarafını saklama gereği duymayan "Uche Okechukwu", bir yandan endüstriyel futbola eleştirel bakarak medya yıldızlarımızın renkkörlüğünü de inceden alaya alıyor. "Okechukwu'yu iki kez üst üste doğru yazamam" diyenlerin mutlaka denemesi gereken bir blog.

Muhteşem!

Dergiyi okumuştum ama açıkcası beni gülümseten kapağı buraya eklemek aklıma gelmemişti. "Eylül Kızı"nda görünce çalasım geldi.

Türkiye - İspanya

Anket iki gün daha açık kalsa "Resultante importante" gazıyla sonuçlar terse dönecekti gönlüm el vermedi kapadım.
Türkiye, İspanya'yı bileğinin hakkıyla çıksın yensin bu akşam. Hocası dk 70'de Xavi'nin ayağına basması için kulübeden yedeklerden birini çağırmasın, oyuncularımız topa sert basmanın ardına sığınıpta tekme atmasın ve eğer kazanırsak 5 numara nası geçirdik ama diye kolunu göstermesin lütfen bizlere.

Türkiye 21:00 İspanya (Atv)

31 Mart 2009 Salı

Resultante İmportante

Dip köşe okuyanlar veya beni tanıyanlar bilirler, iş değil belki bu yaptığım ancak takım tutar gibi gazeteme sahip çıkarım okumayı öğrendiğim günden bu yana. Onca şikayetime karşın Milliyet okumaya devam ediyorum ve misal vapurda Milliyet okuyan başka bir kardeş gördüğüm vakit selam veresim geliyor deli gibi.
Geçtiğimiz hafta evde hanımla Devekuşu Kabare'nin teyp kasetlerini anıp gülerken, " ...bulabilsek ne güzel olur..." dedim. Allah'tan başka bir şey dilesem olacakmış. Ertesi gün çoğuna göre tek yumurta ikizi, bana sorarsanız kardeşliğinin bile tartışılması gereken Hürriyet gazetesinin Devekuşu Kabaresi dvd'lerini kupon karşılığı vereceğini duyunca eve bir gazete daha girer oldu.
Bunca girizgahtan sonra gelelim asıl mevzuya. Kanat Atkaya bugünkü yazısında yerel seçimleri Galatasaray ve Fatih Terim üzerinden yorumlamış ben sevdim. Kıssadan hissesini almak isteyenler varsa buyursunlar...

30 Mart 2009 Pazartesi

Yeniliriz ama ezilmeyiz

Nicedir bu fakir edebiyatından uzaktık, İspanya deplasmanında alınan mağlubiyetle beraber birbirimizi ağırlar olduk eski günlerdeki gibi.
İspanya basını bizi göklere çıkarmış, "Yeniköy Kasabı"diye arkasından methiyeler düzdüğümüz hoca bize çok saygı göstermiş,pozisyonlara girmişiz ama kısmetsizmişiz,yenilmişiz ama ezilmemişiz...
Uzayan giden bu listenin literatürde en çok kullanılan halidir "Şerefli Mağlubiyet".Hepimiz bu durumu kabul ederiz ama iş şerefsiz galibiyetlere gelince sahipsiz kalır.
Tez ve antitez ankette, sentez için ise yorumlar herkese açık...

29 Mart 2009 Pazar

Aman aman

Sağ bekimizin 7, sol bekimizin ise 11 numaralı formalarla maça çıkması Santiago Barnebau'yu dolduran binlere verilen bir mesajdı sanki. Sizde Ramos ve Capdevila varsa bizimde Gökhan Gönül ve İbrahim Üzülmez'imiz var mesajıydı tribünlere. İlk 30 dk Fatih Terim'in bu blöfü işe yaradı ancak dakikalar ilerledikçe pozisyon savunması yapmayı bilmeyen Arda ve değil 11, 100 numaralı formayla çıksa dahi futbol yeteneklerinin sınırları kalın çizgilerle belirli Üzülmez'in kanadı Ramos'un uçuş sahası haline geldi.
Bıkmak usanmak bilmeden pas yapan İspanya ise sahanın bizim adımıza hücum bölgesinde top tutabilen tek oyuncusu olan Semih'in hoca tarafından kenara çekilmesiyle daha rahat pas yapar oldu. Kendi sol kanadımızda Torres'i bir değil iki sol bekle birden durduramayıp, verilen duran topta adam paylaşamayınca beklenen golü kalemizde gördük. Bugün öğleden sonra hafızam beni yanıltmıyorsa Bağış Erten İspanya'nın savunma oyuncularının duran toplarda etkinliğinden bahsederken Pique dışında hepsinin İspanya formasıyla golü olduğundan bahsetmişti. Siftahı bizden bereketi Allah'tan artık...
Nihat'ın geriye giden kariyerini kotarmak adına gereksiz çaba içine girmesi, Emre Belözoğlu'nun etliye sütlüye karışmayan oyun tarzı, Arda'nın genel beklentinin aksine kötü oyunu (ben beklediğimi buldum gerçi) futbolsuz maçın benim gözüme çarpan notlarıydı.
Bosna'nın Belçika deplasmanından aldığı galibiyet ve hocanın kadro seçimindeki saplantılarını düşündükçe finallere gitme umudum her geçen gün azalıyor.

Edit: Hafızam beni yanıltmazsa demiştim ama yanıltmış. Pique ile ilgili detayı veren Bağış Erten değil, Ersin Düzen imiş.