27 Kasım 2009 Cuma

Unutmadan...

Anası, babası, amcası, dayısı, rahmetli dedesi öğretmen olan evlatları ve onların gününü kutlamayı unutan bir hayırsız olarak, başta onların, sonra tüm öğretmenlerin, ardından tüm Fenerbahçelilerin ve tabiki tüm Fenerbahçesiz kardeşlerimin bayramını kutlarım.

Genç İrisi

İki resim arasındaki 38 farkı bakalım bulabilecek misiniz?..

Tefo bahsetti geçen gün. O söyleyene kadar ne yalan söyleyeyim ben farkında değildim. İbrahim Toraman, Türkiye'de 20 numaralı forma ile çıkarken sahaya, Avrupa'ya adım atınca memleketini hatırlıyor. Beşiktaş takım kadrosunda bu tarz orjinal bir durumu tekrarlayan ikinci bir oyuncu var mı diye baktım, yok. Şampiyonlar Ligi'nde oynayan 32 takımın kadrosunda bu örneği tekrarlayan başka bir oyuncu olduğunuda sanmıyorum.
Nalga hadisesinden sonra kafalar karışık ama müsterih olun ikiside Toraman. Ben iyice baktım...

26 Kasım 2009 Perşembe

Beleş Atış

Ömer Aşık'ın, Euro Basket 2009'da kaçırdığı her serbest atış bana dert oldu. O gün bugündür özellikle Ömer Aşık'ın serbest atışlarını daha bir alıcı gözle izler oldum. Basketbol topunu liseden bu yana elime almışlığım yoksa da, Ömer'in kaçırdığı her faul atışının ardından milyonlarla beraber bende aynı cümleye ses verdim...

"Ben bu kadar kaçırmam Ömer!!!..."

Polonya'da milli takım 171'de 115 isabetle (% 67.3) faul atarken, Ömer'in bireysel istatistiği 47'de 15 idi. Ömer hiç faul çizgisine gelmeden bitirseydi turnuvayı, milli takımın faul isabeti %93 gibi inanılmaz bir hal alabilirdi.

Dün akşam Zalgiris deplasmanında, Fenerbahçe grup 3.lüğü açısından çok kritik bir galibiyet alırken, Ömer Aşık faul çizgisinden 6'da 4 isabet bularak dünya ortalamasını sonunda yakaladı. Bir kaç hafta önce euroleagu.net'te taraftar sorularını yanıtlayan Ömer'e Azeri bir basketbol sever onca kabiliyetine karşın bu serbest atış zaafı nolcak gurban mealinde bir soru sormuş ve de Ömer her gün çalıştığını ve kısa zamanda daha isabetli atacağını söylemişti. Bu kadar kısa zamanda Ömer gerçekten daha mı isabetli atmaya başladı yoksa Zalgiris maçı bir tesadüf müydü bilemem ama, serbest atış isabeti hem takım hem de oyuncunun bireysel performansı açısından basketbolun en önemli kriterlerinden biri onu bilir onu söylerim.
Amerikalılar, başta basketbol olmak üzere faal oldukları her branşta türlü istatistikleri yıllardır tutmakta. Uluslararası oyuncuların Nba katılımının artması , son yıllarda Calderon ve Nash gibi yabancı oyuncuların öne çıkan istatistiklerine karşın, Amerikalı oyuncular ile ecnebi oyuncularının serbest atış yüzdeleri arasında sadece %1.4 fark var.

Sporcu fizyolojisi, teknoloji, ekipmanlar ve antreman stratejileri değişmekte ve bu gelişmeler kırılmaz denen rekorları alt üst etmekteyken, serbest atış yüzdesi efsunlanmış gibi yerinde saymakta 50 yıldır. 80'li yılların ortasında sahaya çizilen 3 sayı çizgisinin ardından bu yeni atışın isabet yüzdesi bile 20 senede ciddi bir değişim gösterirken, serbest atış yüzdesi ortalaması bunca senedir hep %70 civarında.

Oyuncuların idman yüzdeleri ile maç yüzdeleri arasında %10 civarında bir fark olabileceğini söylüyor spor istatistikçileri. Yorgunluk ve stres sebebiyle düşen bu yüzde on, Ömer'in oynadığı pozisyonun daha çok fiziksel temasa açık olması sebebiyle varsın % 20 olsun ama nolur idmanda attığının en azından yarısını at Ömer...

25 Kasım 2009 Çarşamba

Gözün Aydın Hocam

Rüştü, kariyerinin sonuna yaklaşırken oyadığı kulüp takımları içinde ilk kez bir Avrupa Kupası maçında, maçın sonucuna olumlu anlamda etki yaptı. Mustafa Denizli ,elindeki malzemeden ve takımının sezona kötü başlamasından ötürü takım savunmasının birincil öncelik haline getirttiği bir sistemle Beşiktaş'ı yerden kaldırdı. Rakip Manchester dahi olsa baskı yemesine karşın çok fazla pozisyon vermeyen Beşiktaş, ceza sahasının dışından veya ani ataklardan bulunabilecek goller sayesinde kazanmayı biliyor. Erken yenecek bir gol ile mağlup duruma düşülmesi halinde bu senaryonun ne hale geleceğini yaşayıp görmek lazım. Ama her ne olursa olsun...
11. Şampiyonlar Ligi maçında sonunda bir galibiyet. Senin kadar sevindim hocam. Tebrikler Beşiktaş...

Manchester United 0-1 Beşiktaş

23 Kasım 2009 Pazartesi

Sevmiyoruz Biz Futbolu

Pazar akşamı Trt'nin "Stadyum" programında şahit olduğum bir olaydır başlıktaki kanaatin bende oluşmasına sebep.

Maçın ardından adetten olduğu üzere mağlup takım yönetimi hakemi diline dolamakta güzel ülkemizde. Kaybedilen derbinin ardından konuşmak için yeterince malzeme olmasına karşın, hakemle ilgili tek kelime etmemiştir Fenerbahçe yönetimi. Basın toplantısında, konuya ilişkin Daum'a sorulan soruları, Alman hoca ustalıkla yanıtsız bırakmış, sadece kaptan Alex penaltı pozisyonundan bahsetmiş ve de detayların lehlerine gelişmediğinin altını çizmiştir.

"Stadyum" sunucusu Erdoğan Arıkan, yorumcular Hakan Şükür ve Ömer Üründül'e bu durumun takdir edilmesi gereken bir tutum olduğunu söylemek istedi dün akşam. Buna cevaben Ömer Üründül, henüz daha erken olduğunu Fenerbahçe'nin ertesi gün itiraz edebileceğini söyledi. Arıkan, ısrarla güzellikleri vurgulamak istediğinden maç içinde ve sonrasında futbolcular arasında bir gerilim olmadığı ve birbirlerini tebrik ederek soyunma odasına gittiklerini söyleyince, bu sefer Hakan Şükür, Brezilyalılar'ın ailecek görüştüklerini ve bu sebepten ilişkilerini bozmak istemedikleri için böyle davranmış olabileceklerini buyurdu.

Bende soruyorum o zaman. Neden hep kaostan yanasınız?

Futbolu sevmediğinizden olabilir mi?...

22 Kasım 2009 Pazar

Sonunda Futbol

"Aslında sol ayağımla kesecektim ancak Mehmet Topuz, aniden basınca topu çekip sağ ayağımla orta yaptım. Orda birinin olduğunu tahmin ediyordum ama Fink'i görmedim."

"Roberto Carlos'dan daha iyi olduğumu hiç bir zaman söylemedim. Real Madrid'de oynadığı dönemde saatimi kurardım onu izlemek için. Sadece ondan daha çok çalışıp, daha fazla performans göstermek istediğimi söyledim söylemez olaydım. Carlos, dünyanın en iyi sol beklerinden biri ve onla aynı ligde karşlılıklı mücadele edebildiğim için çok mutluyum."
İbrahim Üzülmez'in söylediklerini telefonla canlı olarak bağlandığı bir spor programında az önce kendi kulaklarımla işittim. İbo'nun hem üst düzey performansı hem de bu beyanatları sebebiyle hakkını verip ondan sonra maça geçelim.

Maça Beşiktaş taraftarının temposunu ayak uydurarak iyi başladı. İlk 15 dakika önde basan, Fenerbahçe'nin savunma yönünden zayıf olan sağ kanadından Ekrem ve İbrahim ile yüklenen Beşiktaş Serdar Özkan'ın girdiği pozisyon dışında bu baskısını üretkenliğe çeviremedi. Serdar'ın kendinden bekleneni yapıp, pozisyonu kaçırmasının ardından Fenerbahçe ipleri eline aldı. Tüm sahayı kullanan Fenerbahçe, ön liberoların top yapma meziyetleri sebebiyle topun en azından kendilerinde kalması sağladı. Yavaş görünen bu paslaşmalar, rakip sahaya yakın bölgelerde birden hızlanınca bir derbi mücadelesinde deplasman ekibi için gerektiği kadar pozisyon bulundu. Gökhan'ın sonuç odaklı futbolun gereğini yapıp, Üzülmez'i arkasına alarak ceza sahasına girdiği pozisyonda kontrolsüz gelen İbrahim'in durumundan faydalanmak için yavaşlayarak arkadan gelecek müdahaleyi bekleyip aldığı penaltıyı Fırat Aydınyus görmezden gelince maçı Fenerbahçe kaybetti ancak futbol kazandı.

Aynı Gökhan'ın kaleyi görüpte ayak içiyle yaptığı plase, Alex'in maç boyunca markajcısı Fink'i geçtiği nadir pozisyonlardan birinde son haftalarda sıklıkla attığı sağ ayak plaselerinden birini yapamaması ve ilk yarının son dakikasında Galatasaray kupa maçında Aykut'a attığı golden beri çerçeveyi ilk kez bu kadar isabetliği bulduğu pozisyon, çerçevenin köşesine takılınca ilk yarı başladığı gibi tamamlandı.

Maçın başında oynanmadan verilecek 1 puan benim taraftar olarak kendi adıma kabulümken, iki takımı tartınca ikinci yarı için +2 puan için iştahlandım. İkinci yarıya yine tempolu başlayan Beşiktaş'ın 60'dan sonra durulacağını ve maçın son 30 dakikasının ilk yarıya benzer geçeceğini düşünüp dakikaları sayarken Beşiktaş önce İbrahim Üzülmez'in ortasına, Wolfsburg maçında dağları döven Fink'in muhteşem golü ile öne geçip, 3 dakika sonra farkı ikiye çıkarınca tablo tamamen tersine döndü. Emre'nin sakatlanması ve onun bölgesine Santos'un geçmesiyle zaten oyundan düşen Fenerbahçe, 2 farklı mağlup duruma düşünce maçın 4 gözle beklediğim son 30 dakikası Fenerbahçeli olarak benim için anlamını yitirirken, futbol severler için güzel bir mücadele başlamış oldu. Maçın gayri resmi sonucu tescillenip, ev sahibi avantajı gerektiğince kullandırıldıktan sonra maçın hakemi Fırat Aydınus da rahatladı ve maçı ortaya yönetmeye başladı. Ortaya yönettiği dakikalarda yardımcı hakeminin hatasına uyup verdiği 3. gol ise hep bahsettikleri hakem şanssızlığıydı onun adına.

Gökhan'ı düşürdüğü pozisyonda çalınsa idi penaltı maçın seyri tamamen değişecek ve bugün ismine methiyeler düzenen İbrahim Üzülmez'in adı yine "deli" ye çıkacaktı. Ben bir Fenerbahçeli olarak, hem İbrahim, hem futbol, hem de 5 uzun senenin ardından İnönü'de Fenerbahçe lig galibiyeti gören Beşiktaşlılar için sevindim. Nice 5 senelere...