22 Ağustos 2013 Perşembe

"Bildiğiniz gibi oynayın"

1982-1983 sezonu.
Fenerbahçe lider, takipçisi ise Galatasaray. Ligin bitmesine iki hafta kala iki ezeli rakip Ali Sami Yen’de karşılaşır. Galatasaray kazanırsa yarış baştan başlayacak.
Fenerbahçe’nin hocası Branko Stankovic, kaptanı ise Alpaslan Eratlı.
Galatasaray’ın başında Özkan Sümer var, kaptanı da Fatih Terim. Gerçi Fatih bir önceki hafta Demirspor deplasmanında, eski Fenerbahçeli Erol Togay’a kafa attığı için atılmış ve de cezalı.
Stankovic maça beraberlik için çıkmış. Utanmasa malzemeciye bile birebir markaj verecek.
İlk yarıyı Galatasaray 3-1 önde kapatıyor. Bir önceki hafta Adana Demirspor’a 3-0 mağlup olan Galatasaray…
Devre arasında Stankovic devam diyor, oyun sistemine sadık kalın.
İkinci yarının hemen başında Tarık Hosic topun dibine giriyor ve skor 4-1 oluyor.
Santra öncesi kaptan Alpaslan arkadaşlarını topluyor ve oynayın diyor,
“Bildiğiniz gibi oynayın. Markaj falan yok.”
Maçın bitmesine hala 20 dakika varken, Fenerbahçe 4-4’ e getiriyor skoru. Selçuk Yula, son dakikalarda o golü atsa 5-4 bitecek, kısmet olmuyor.
Sezon sonu Fenerbahçe şampiyon oluyor, Galatasaray ikinci.

2013-2014 sezonu.
“Bildiğiniz gibi oynayın.” diyebilecek bir kaptan aranıyor.


Fenerbahçe 0-3 Arsenal

18 Ağustos 2013 Pazar

Bok püsür...

Maçın henüz beşinci dakikasında Lig Tv kıdemli spikeri buyurur;
"Konya Torkuspor oyuna çok iyi başladı, geride kabul etmiyor, cesurlar, bok püsür... "
Nasıl çözdü beş dakika içinde muamma.

15'de Yobo arkada direkte Fenerbahçe adına sezonun ilk golünü atar. Sivas deplasmanından bu yana ilk golü sanki. Bildiğin çalışmışlar, ilerleyen dakikalarda kornerlerde aynı arka direk organizazyonu iki sefer daha deneniyor.

Dakika 20 civarında bir değil iki kişi birden kafa kola alıyor Emenike'yi. Ceza sahasının içinde, hem de hakemin azami beş metre uzağında. Bir başka deyişle gözünün dibi. Karar devam. Şaka gibi.

Bu sefer 25'te Alper indiriliyor aynı ceza sahasının içinde. Hakeme kalsa devam da çizgi hakeminin yüzü suyu hürmetine penaltı kararı çıkıyor.

Penaltıcı Cristian ama topun başına Emre geliyor. Ulan bu nasıl iş derken sıkıntı ortaya çıkıyor. Emre mesaj peşinde, hem de siyasi. Korkmayın ama bu sefer ceza çıkmaz, hükümet politikasına aykırı bir durum yok. Şiddet Mısır'da ise insanlık suçu, yanı başında olursa çapulculuk.

Henüz 26. dakika ve Fenerbahçe deplasmanda, ligin ilk maçında 2-0 öne fırlıyor ki alışagelmiş bir durum zinhar değil. Lig Tv kıdemlisi bir kez daha buyuruyor:
"Konya ekibi lige bu sezon çıktı ve transfeleri takıma yeni katıldı. Hava da sıcak, bok püsür..."

Maçı iki kuzenle beraber izliyorum. Aile geleneği hepimiz Fenerbahçe aşığıyız ama bu iki kardeşin kötü bir namları var. Beraber maç izlemek çok tehlikeli.

Onlardan büyüğü konuşuyor:  "Abi ikinci yarıda iki tane atar, 4-0'a bağlarız."
Aman diyorum... İlk yarı bitmeden üçü atamazsak bu maç bitmez, ikinci yarı bakarsın tamamen farklı bir Fenerbahçe.

İlk yarının kalan 15-20 dakikasını pas yaparak bitiriyor Fenerbahçe. Orta sahayı rakibe vermiyor, gerekirse dönüp 40 metreden kaleciyi görüyorlar. Maçı izlediğim yerde uğultular yükseliyor. Neymiş efendim geri pas verilmezmiş bok püsür...

İlk yarı üçü bulamasak da benim endişeler dağılıyor. Doğru top oynuyoruz, top hep bizde, üç gün sonra Arsenal maçı akıllarda yormuyor takım pek kendini sanıyorum.

Derken ikinci yarı başlıyor. Maç izlerken gözünü kırpmayan, aksi bir sonuçta kendini affedemeyeği için gerekirse altına işeyip yerinden kalkmayan bendeniz, göz ucuyla maç izlemeye başlıyorum. Elimde telefon, sosyal medyaya esir zaman geçiriyorum. Bizim takım top tutamıyor, gücün eline geçirdiği topu ise şişiriyor aklım başıma gelmiyor. Bildiğin rehavet.

Kenarda Salih'i görünce seviniyorum. Alper çıkar diyorum, sarı kartı da var ve Özkalfa'nın ilk gösterdiği sarı kartı gülerek hatırlıyorum.

Sonra Webo-Kuyt değişikliği geliyor hocadan. Bravo diyorum hocaya; Emenike'yi kanada atacak, Webo'ya ise ilerde deli dana rolü verecek sanıyorum, yanılıyorum.

Webo kanatta, önünde evlere şenlik Topuz. Adamlar deli gibiyor, penaltı da kazanıyorlar sonunda. Doğruluyorum hafiften, elimden telefonu bırakıp yeter diyorum biraz maç izle! Koçum Mert köşeye giden topu çıkarınca, nargilenin marpucunu kavrayıp bir kez daha yaslanıyorum. Rehavetten çıkamk haram. Hem bana hem de sahadaki topçulara.

Dakika olmuş 75 ve hala skor 2-0. Buradan da maç verecek değiliz heralde. Rakip lige yeni çıkmış Konya Torku Şekerspor. İsmin uzunluğuna takılıp, Vakıfbank Türk Telekom Güneş Sigorta belasını hatırlayıp ufaktan tırsıyorum.

Ben böyle boş işleri düşünürken 2-2'ye geliyor maç. Öyle rakip sahada gol ararken falan yenilmiş goller de değil, savunmada beklerken yerleşemeyen Fenerbahçe biri taçtan iki gol yiyor.

Bütün yazı alt yaş gruplarında geçiren, o kamp senin bu kamp benim diye dolanan garibim Salih son golden önce rakibini kaçırıyor ve onun hatasıyla başlayan pozisyon üçüncü Konya golü oluyor bizim kalede. Golden hemen önceki pozisyonda bence Salih'e faul yapıldı ama biraz güçlü olabilse, az biraz sezon öncesi kampı yapabilse idi ayakta kalırdı. Ne biz o golü yerdik ne de bel altı çalışmak için kalemi hazır bekleten Tanrıkulları bugün Salih için "satın bu çocuğu" yazabilirlerdi.

Ezcümle; Fenerbahçe bildiğiniz gibi.

Konya Torku 3-2 Fenerbahçe