7 Nisan 2011 Perşembe

Düzmece Bunlar...

Komplo teorileriyle başlayan, düzen kuramıyla Türkçeleşen serinin üçüncü yazısının vakti geldi de geçiyor. Karpuz sergicisi kıvamındaki başlığından da tahmin edileceği üzere,  bu işin sonunda kan çıkmazsa para yok.

Karpuz sergisi demişken, son iki aydır eve dönerken yüzümün gülmesine sebep olan abiden bahsetmezsem olmaz. Yazları karpuz satan bu abi, kışın ise ‘portokol‘ satmakta. Portakal elbette sattığı ancak o yanlış yazmaya ben de sorumsuz bir vatandaş olarak gülmeye devam ediyorum.
Şimdi sıra düzmecede. Futbolu seven sevmeyen tüm takipçilerin haberdar olduğu maç, Pazar akşamı Galatasaray ile lig lideri Trabzonspor arasında oynanacak. Ligde 13. Sırada bulunan Galatasaray ile, düşme hattının en üstündeki takım olan Buca arasında 12 puan var. Buca’nın en iyi ihtimalle kalan 7 haftadan 14 puan çıkaracağını varsaysak, Galatasaray'a ligde kalmak için tek galibiyet yetiyor. Düşmeleri kuvvetle muhtemel Konyaspor ve Kasımpaşa ile cici statlarında oynayacakları da elle tutulur bir fikstür gerçeği iken, ezeli rakibin gelecek sezon Bank Asya'nın marka değerini arttırması olası değil.

Galatasaray'ın saha içi performansı bu kadar kötü ve maçın onlar için hiç bir önemi yokken lig lideri Trabzonspor'a yenilmesi kadar doğal bir sonuç yok. Hele hedefsiz kalmış, cezası sebebiyle seyirci desteğinden mahrum ve en önemli gol silahı Baros'u oynatamayacak olan Galatasaray'ın puan alması sürpriz olacak.

Sahi Baros neden oynayamayacak?...Tamam şimdi buldum, Fenerbahçe derbisinin ardından kendisini zorla attırmıştı doğru ya, hatta yine aynı maçta Volkan'a bir 'küçük' ikram edildi diye cici saha ilk cezasını almıştı. 

Bu kadar tesadüf güney yarım kürede yeterli görünmüyor olsa gerek ki, geçtiğimiz haftasonu oynanan Antalyaspor maçında Avustralya'lı Lucas Neill kendini attırmak ve Trabzonspor karşısına çıkmamak için en az Baros kadar çaba gösterdi. Hakem Özgür Yankaya ise Lucas'ın bunca çabasına karşın onu görmezden gelerek oyunda tuttu. Maç seçemeyecek mi arkadaşım adam, ister oynar ister oynamaz, hakem ne karışır!

Bu hakemlerle bu lig bitmez...

4 Nisan 2011 Pazartesi

Şampiyonluk Zor Zanaat

Sıklıkla karıştırılmasına karşın, sanat ve zanaat birbirinden tamamen farklı iki kavramdır. Zanaat usta çırak ilişkisiyle öğrenilen, sık tekrar ve el ustalığına dayanan bir kavramken, sanat ise ruhun dışa vurumudur. Sanatçının ortaya koyduğu eser biricikken, zanaatkâr seri üretim erbabıdır. Sanat özgündür, zanaat ise ancak kopya. Sanatçı yapıtını bir türlü sonlandıramaz ama zanaatçının eseri bitmiş olandır. Sık tekrar ve çok çalışarak şampiyonluk kazanılabilir ancak bunun adı olsa olsa zanaattır. ‘Büyük’ olmak için ise sanat gerekir.

Futbol tüccarları tarafından vakit geçirmeksizin beşinci büyük diye yaftalanan son şampiyon, geldiği yeri unutmadığını kanıtlamak ve marka değeri  müptelalarını utandırmak için çıkmıştı sanki sahaya. İstanbul deplasmanında bir Anadolu takımının nasıl oynaması gerektiğini dosta düşmana gösterdi ‘yeşil timsahlar’. Teorik olarak gol atması beklenen forvet oyuncusu, santranın hemen ardından takımının ilk tekmesini atarak oyun karakterini henüz ilk dakika dolmadan sahneye koydu.

Maça çıkarken UEFA Avrupa Ligi barajının sekiz puan üstünde, Şampiyonlar Ligi ihtimalinin ise dokuz puan gerisinde olan sözüm ona büyük takım, kaybetmemek için çıktığı sahadan “akemleri de yenerek” (bkn:Serdar Aziz) 'helal olsun ustası' olmaya hak kazandı.
Fenerbahçe 0-0 Bursaspor