3 Temmuz 2009 Cuma

7. Defa Federer

Bugün oynanan karşılaşmalar sonucunda erkekler finalistleri de belli oldu.Finalin adı

Roger Federer - Andy Roddick

Günün ilk maçında Federer ile Haas korta çıktılar.Roland Garros'ta Federer'i elinden kaçıran Haas'ın işi bu sefer daha zor demiştik.Wimbledon Federer'in favori turnuvası ve geçen seneden sonra bu sene kazanmayı en çok istediği sene.İlk sette iki rakette kendi servis oyunlarında mükemmel oynadılar ve birbirlerine servis kırma şansı tanımadılar.Tie breakte ise Federer 7-3 üstünlük sağlayarak ilk seti noktaladı.

Federer setlerde 1-0 öne geçtikten sonra maçın bütün kontrolünü eline aldı.Kendi servislerindeki harika oyununa devam etti ve setin en kritik yerinde durum 5-5 iken servisi kırdı, peşinden kendi servis oyununu da alarak setlerde 2-0 öne geçti.

2-0'dan sonra iş zaten çoktan bitmişti.Federer servislerindeki oyununu aynı istikrarla sürdürdü. Haas ise elinden geldiğince direnmeye çalıştı; ama aynı oyunda 5 kere servis kırma puanı verince Federer 5.'de affetmedi.Servisi de kıran Federer iyice rahatladı ve maçı noktaladı.Federer maç boyunca rakibine servis kırma puanı şansı tanımadı.%89 ilk servisinden %81 ikinci servisinden puan çıkarıp winnerlarda da 49-28 üstünlük sağlayınca maçı da rahat kazandı.Maçın en zevkli anı 3. sette Federer'in lobuna zorla yetişen Haas'ın topu karşı tarafa geçirdikten sonra Federer topa vururken elleriyle onu engellemeye çalışması oldu.İki oyuncuda, tribünlerde oldukça eğlendi bu dakikada (Haas 'ın çabası sonuç verdi Federer topu dışarı vurdu :)). Federer Wimbledon'da 7. defa üst üste finalde.Pazar günü kazanırsa istatistiksel olarak tarihin en büyüğü olacak.
Günün ikinci maçı ise iki Andy arasında oynandı.Britanyalıların umudu Andy Murray ve Wimbledon'da daha önce iki kere final oynayan Andy Roddick.Wimbledon'ı kazanan son Britanyalı Fred Perry(1936), son finalist Bunny Austin(1938) oduğu için İngilizler biraz öne çıkan raketlerinden çok şey bekliyorlar.Tim Henman'dan da çok ümitliydiler ama Henman 4 kere yarı final oynadığı Wimbledon'da finali bir türlü görememişti.Andy Murray Henman'a göre çok daha yetenekli bir isim ama onun oyununda da hala bir şeyler eksik.

Maça gelirsek Murray Roddick'ten beklenen servis oyunlarını oynayarak başladı.Roddick ise zorlanıyordu ama iki isim de servislerini kırdırmadan 10. oyuna kadar geldiler.10. oyunda ise Roddick 5-4 öndeyken servisi kırıp ilk seti aldı.2. sete ise Murray çok hırslı girdi ve daha ilk oyunda Roddick'in servisini kırdı.Bu avantajı da setin sonuna kadar sürdürüp set sonunda maça beraberliği getirdi.
2. seti aldıktan sonra Murray oyunun kontrolünü eline geçirmiş gibiydi ama Roddick maçı bırakmaya niyetli değildi.İki oyuncu da set içinde birer kez servis kırdılar ve set tie breake gitti.Tie breakte ise Roddick seti kazanan isim oldu.
Son sette ise raketler servis kırmayı başaramadılar ve tie break sonunda Roddick finale yükselen isim oldu.Turnuva başından beri gösterdiği performansla Roddick finali hakeden taraftı.Andy Murray ev sahibi olmanın avantajını çok iyi kullanmasına rağmen Roddick karşısında yapabileceği bir şey yoktu.
Murray hakkında birkaç şey de söylemek lazım.Maçın başından sonuna kadar kazandığı her puanda abartısız her puanda aşağıdaki resimdeki gibi bağırış çağırışlar içinde.Bu hareketleri O'ndan çok ümitli olan taraftarlarını da galeyana getiriyor.Murray'nin dışarı attığı serviste bile ace atmış gibi bağırıyorlar.Bu hareketi hırsla açıklamak bana saçma geliyor.Oyunun daha başında raketler üzerinde stres yokken bile en kolay puanda attığı saçma sapan çığlıklar bir yerden sonra çok sıkıcı oluyor ve bence bu tripler rakibi daha çok hırslandırıyor.Çok komple bir oyuncu olmasına rağmen Murray'nin hala mental problemleri göze çarpıyor bu da önemli maçları kazanmasını engelliyor.
İngilizler final ümitlerini 1 sene daha ertelediler.
Final maçına değinirsek Federer ile Roddick Wimbledon'da daha önce 2 kez finalde bir kez de yarı finalde karşılaştılar ve bu 3 karşılaşmayı da Federer kazandı.Toplama bakarsak da Federer'in Roddick'e karşı 18'e 2 gibi ezici bir üstünlüğü var ve bu Roddick üzerinde çok büyük bir baskı yaratıyor.Roddick'in Federer'e karşı üstünlük sağladığı iki karşılaşmada sert kortta.Çimde Federer 3'te 3 yapmış.Karşılaşma öncesi Federer favori ama Roddick'in form durumu da çok iyi.Pazar günü zevkli bir final izleyeceğiz.

Pescara 2009

Akdeniz Oyunları yazın boş transfer gündeminden sıkılan sporseverler ve tek yıllarda olimpik spor özlemi çekenler için biçilmiş kaftandır. Bunun yanı sıra toplam nüfusuyla yetiştirdiği sporcu ve kazandığı başarıları oranladığınız vakit yerlerde sürünen güzel ülkemiz, 16.'sı Pescara'da düzenlenen bu oyunlarda her daim İtalya ve Fransa'nın ardından ilk üçe girmeyi başararak bir nevi züğürt tesellisi olmuşdur bizler için.
Türk futbol tarihinin milatlarından biri olarak kabul edilebilecek Languedoc-Roussillon 1993'de kazanılan şampiyonluğun etkileri 2002 Dünya Kupasına kadar uzanmıştır. 1993 senesindeki finalde Cezayir kalesine ikinci golü atan Hakan Şükür, Güney Kore karşısında kupa tarihinin en erken golünü atarak dünya üçünlüğüne katkıda bulunuyordu. 1997 senesinde Bari'de düzenlenen şampiyonada ise evsahibi İtalya karşısında mücadele eden Fatih Akyel'li, Ümit Özat'lı, Yıldıray Baştürk'lü takım gümüş madalyayı boynuna takabilmişti. Buffon'un kalesine ancak bir gol atabilmiş, Totti'nin önderliğinde ki İtalyan hücum hattından ise 5 gol birden yemiştik.

Pescara 2009'da ise takım sporlarında bayanlarda hentbol ve voleybolda finale çıkan Türkiye, güreş ve halterin her zamanki baskınlığıyla madalyaları toplamaya devam ediyor. Yeni olan; teniste Marsel İlhan'ın final oynaması, masa tenisinde ise Fenerbahçeli devşirme sporcu Melek Hu'nun altın madalyayı boynuna geçirmesi ve golf erkek takımımızın bronz madalya kazanması.
Pazar günü bitecek turnuvada ben yazmaya karar verdiğim vakit genel tabloda (in the tabela.) 3. olan Türkiye, bugün itibarıyla İspanya'nın ardında dördüncü.

Artistik Jimnastik - 1 Gümüş
Atletizm - 3 Altın-3 Gümüş-4 Bronz
Bovling - 2 Gümüş-3 Bronz
Boks - 2 Altın-1 Gümüş-3 Bronz
Golf - 1 Bronz (takım)
Judo - 1 Bronz
Karate - 1 Altın-3 Bronz
Atıcılık - 1 Gümüş
Masa Tenisi - 1 Altın
Tenis - 2 Gümüş
Halter - 6 Altın-5 Gümüş-4 Bronz
Güreş - 7 Altın-2 Gümüş-4 Bronz

2 Temmuz 2009 Perşembe

Hayal Tacirleri

Eski sene görevi devrederken en büyük klişemiz Milli Piyango yılbaşı çekilişini tek başına kazanacak talihlinin o parayla kaç yat, kaç kat alacağıdır. 31 Aralık akşamı bütün haber bültenleri zenginin malı züğürdün çenesini yorar düsturuyla han-hamam hesaplar...

  1. Christiano Ronaldo - Real Madrid - 94 milyon €
  2. Kaka Leite - Real Madrid - 68 milyon €
  3. Karim Benzema - Real Madrid - 41 milyon €
  4. Mario Gomez - Bayern Münih - 30 milyon €
  5. Diego - Juventus - 24,5 milyon €
Yukardaki liste bu sezon Avrupa piyasasında şu ana kadar yapılan en büyük 5 transfer. Perez'in parası Fenerlinin çenesini yorsun bu sefer de; Raul Albiol'ün bonservisi için ödenen 15 milyonu da ekleyince Florentino Perez'in transfere harcadığı para 218 milyon €'yu ulaşmakta.
Peşin ver 500 Ferrari'yi çeksinler kapının önüne...

Wimbledon 2009

Turnuva başlayalı çok oldu ama Doğan Grubu sağolsun maçları izleyemediğimizden anca bugün yazabiliyoruz.Yarı finallere kadar Cnn Türk'ten yayın yapılmadığı için sadece maç sonuçlarıyla yetindik maalesef.Arada bir de justin tv'den izlemeye çalıştık bazı karşılaşmaları.
Turnuva başlamadan önce erkekler tarafından 3 kötü haber gelmişti.Marcos Baghdatis, Gael Monfils ve son olarak 1 numara Rafael Nadal sakatlıkları dolayısıyla turnuvadan çekilmişlerdi.Kuralar sonucu ana tablonun alt kısmında Federer tarafında olan Del Potro Nadal'ın turnuvadan çekilmesiyle ana tablonun üst kısmında Nadal yerine geçti.Del Potro için büyük bir avantajdı bu.Son zamanlardaki formu da dikkate alınınca Del Potro bir anda finalist ilan edilmeye başlandı.Tablonun alt tarafında ise Del Potro'dan boşalan yere Blake geldi.Tablonun alt kısmında Federer'in işi oldukça zor gözüküyordu.3. turdan itibaren zor rakipler olası gözüküyordu.Her zaman için tehlikeli dediğimiz Kohlschreiber 3. turda, Roland Garros finalisti Söderling 4. turda, Tsonga veya Verdasco çeyrek finalde, Djokoviç ise yarı finalde Federer'in olası rakipleriydi.
Ana tablonun üst tarafında ise ev sahibi Murray, yükselen değer Juan Martin Del Potro, çimde her zaman tehlikeli olan ve iki kere Wimbledon'da final oynayan Roddick vardı.Tablonun üst tarafı alt tarafına göre daha kolay gözüküyordu.
İlk gün seribaşı olarak Safin, Blake, Kiefer, Feliciano Lopez ve sakatlık yüzünden Tursunov turnuvaya veda etti.2. gün ise ilk büyük sürpriz gerçekleşti ve Del Potro eski şampiyonlardan Hewitt'e 3 sette mağlup oldu.3. turda yavaş yavaş seribaşı raketler birbirlerini kırmaya başladı.Günün sürprizini Ivo Karloviç Tsonga'yı eleyerek gerçekleştirdi.Tommy Haas Roland Garros'ta ki güzel oyununa Wimbledon'da da devam edip ve 5 setlik 2 güne yayılan harika bir maç sonunda Cilic'i eledi.Murray,Federer, Roddick, Djokoviç gibi raketler de rakiplerini elediler.
4. turda Roland Garros'un rövanşını almak için Federer karşısına çıkan Söderling yine yeni yeniden mağlup oldu Federer'e.İkili arasındaki karşılaşmalarda Federer'in 12-0 gibi bir üstünlüğü var.3. turda Tsonga'yı eleyen ace makinesi Karlovic 4. turda da Verdasco'yu turnuvanın dışına itti.Haas ve Djokoviç'te sorunsuz bir şekilde tur atladılar.Wild Card ile turnuvaya katılan Ferrero Simon'u eleyerek Hewitt'de Stepanek'i eleyerek çeyrek finale yükseldiler.4. turun en güzel maçı ise Murray ve Wawrinka arasındaydı.Wimbledon tarihinin en geç saatte biten maçı oldu bu karşılaşma.Murray 5 set sonunda çeyrek finale çıkan taraf oldu ama Wawrinka'da ev sahibi raket kadar alkış topladı karşılamada.Federer gibi kullandığı backhandleriyle maç boyunca Murray'i zorlayan Wawrinka son sette Murray'in agresif oyunun karşılık veremeyince elenmekten kurtulamadı.
Çeyrek final eşleşmeleri

Lleyton Hewitt - Andy Roddick
Juan Carlos Ferrero - Andy Murray
Tommy Haas - Novak Djokoviç
Ivo Karlovic - Roger Federer
And Murray İspanyol rakibini zorlanmadan 3 set sonunda eledi.Federer turnuva boyunca 40'ın üstünde ace ortalamasıyla oynayan Karlovic'i 23 acete tuttu ve maç boyunca 1 kere bile servis kırma puanı şansı vermeden 3 sette eledi.
Wimbledon öncesi Halle'de finalde Djokoviç'i eleyen Haas burada da Djoviç'i yıkmayı başardı.Çeyrek finallerin en çekişmeli karşılaşması ise Hewitt ve Roddick arasında oynandı.3 saat 50 dakikalık maçın ardından 5 set sonunda Roddick yarı finale yükselen raket oldu.
Yarı final eşleşmeleri

Andy Murray - Andy Roddick
Roger Federer - Tommy Haas

(Roland Garros'ta 2-0 öndeyken maçı kaybeden Haas bu sefer rövanş peşinde ama işi çok zor)
Bayanlar tenisinde son yıllarda sıralamada 1. lik sürekli değişiyor ama yeni bir kazanan bir türlü çıkmıyor.Sıralamada 1 numarayı gören Jankoviç, Safina gibi isimler daha Grand Slam kazanamadılar.Bu isimler 1 numaraya çıksalar da kazanan isim olmayı başaramıyorlar bir türlü.
2000 yılından beri Williamslar'ın ikisinin de olmadığı final sayısı 1, ikisinin karşılaştığı final sayısı 3.Turnuva öncesi yine favoriydiler.Roland Garros şampiyonu Kuznetsova, Ana Ivanovic ve 1 numaranın hatrına Safina sürpriz yapabilecek isimlerdi.Kuznetsova 3. turda turnuvanın sürpriz ismi Lisicki'ye elendi.Safina her zamanki gibi turnuvaya hızlı giriş yaptı ilk 3 turu set vermeden geçti.Williamslar ise bugünkü yarı final karşılaşmalarına kadar set vermediler.
Yarı finalde eşleşmeleri şu şekildeydi:

V. Williams - Safina
S. Williams - Dementieva
Safina yine zorlu rakibi karşısında dağıldı sadece 1 oyun alabildi ve elendi.Dementieva ise ilk seti almasına rağmen kritik anlarda tutunamadı.Finalin adı yine aynı;

Williams - Williams

1 Temmuz 2009 Çarşamba

We Belong to Fenerbahçe





Tesadüfün böylesi...
Bir önceki posttan sonra gelen yorumlardan biri Fabio Luciano'ya aitti ve "Fenerbahçe dinim, Kadıköy mabedim." demişti. Doğru söze ne denir diyerek bu postu girerken aklıma gelen ilk kare Fabio'nun Denizlispor kupa maçında formayı yere serip ibadet ettiği muhteşem andı.
Aklıma düşmesine sebep blogger Fabio Luciano, resimlerin kaynağı Hayatım Fenerbahçe , resimlerin kahramanı ise büyük kaptan Fabio Luciano.
Allah hepsinden razı olsun...

30 Haziran 2009 Salı

Elhamdülillah Müslümanım




Sizi bilmem ama başını Kaka ve Lucio'nun çektiği bu vaftiz töreni edasındaki final törenlerinden Mehmet Demirkol gibi bende sıkıldım. Şükürler olsun kazara Mısır çıkmadı finale yoksa devre arasında yatsı namazını kılıpta ikinci yarıya geç çıksalar adamlar kimsenin söyleyecek lafı olamazdı...
Brezilya'nın bu şovuna senelerdir seyirci kalan Fifa dahil.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Erdoğan Onyewu

Fifa Konfederasyonlar Kupası dün oynanan keyifli finalle sonuçlandı. Bu işi kendi keyfi ve futbolsever genç nesli uyuz etmek adına yaptığını düşündüğüm Ömer Üründül'ü bir kenara bırakırsak Kerem Öncel ve Erdoğan Arıkan'ın sesinden bize ulaşan maçlardan ben şahsım adına keyif aldım. Başlarken burun kıvırdığım turnuva, yaz sıcaklarında futbolsuzluğumu giderince ekranın başına sabitledi beni. Yarı finaller, final ve 3.'lük maçlarının oldukça çekişmeli olduğu turnuvada, kendi açımdan bir ilk gerçekleşti ve finalde Brezilya'nın rakibini desteklerken buldum kendimi. Benim manevi desteğim, stadda olan Ömer Üründül'ün gitmişken yerinde öğrendiği voodoo büyüleri karşısında manasız olduğundan ötürü Brezilya 2-0 geriye düştüğü maçı uzatmaya dahi gerek kalmaksızın çevirmeyi bildi.
Erdoğan Arıkan ise daha önceki ABD maçlarında olduğu üzere iri kıyım stoper Onyewu'nun ülke sınırları içindeki piyasasını arttırmak adına elinden geleni ardına koymadı. Adam Nijerya asıllı, milli takımda 5 numara giyiyor ve futbol stili ucundan köşesinden Uche'yi andırıyor.
Uche candır, sırf ona benzediği için bile kabülümdür ancak Erdoğan Arıkan'ın derdi ne idi ben onu hala çözemedim...

28 Haziran 2009 Pazar

Bohem

Bu işe en çok Madrid belediye başkanı sevinir sanırım. Para Madrid'den dışarı çıkmasın, İngiltere havası alsın geri gelsin...
Ver Ronaldo'yu (günahım kadar sevmem) 95 milyona,
Al Agüero'yu 55-60 milyona.

" Pazar'ın Ertesi" # 14

Ankara ekiplerinden Gençlerbirliği Thomas Doll, Ankaraspor Jurgen Röber'e direksiyonu teslim ederken, Fenerbahçe ise Christoph Daum'a emanet etti bir kez daha çubukluyu bu sezon için. 80'li yılların sonu ile 90'lı yılların ortasına dek süren ligimizin Alamancı sevdası birkez daha depreşince İslam Baba'dan konuya ilişkin destek alma ihtiyacı duydum...
Özellikle son 8-9 yılda üç büyüklerin teknik direktörlük konusunda, sürdürmeye başladıkları "Alamancı sevda", Gobi Çölü'nde balina pisini inşa etmek gibi anlamsız geliyor bana...
Akdeniz kuşağındaki bir ülkenin geek coğrafik, gerek anatomik tüm gerçkelerini pantolon askısı edip ve de tüm değişik yaşam renklerini anlamsızca matlaştırarak, üç büyüklerin futbol geleceklerini Alman ekolü gibi, hiç yaratıcılığı ve kişi teşebbüsü olmayan bir Kuzey Avrupa mumyasının içine kilitlemesi hangi araştırmanın, hangii yanlış mumları yanmış kafaların mahsülüdür acaba?..
Bugün gerek ekonomi, gerekse futbolda sanayi toplumu ötesi bir ailenin duvarlarını zorlayan büyük devletlerin futbol topuna ALman teknik direkötr sarığı sarmamak konusunda gösterdiği yasakçılığı bir tarafa bırakınız, kendini evrensel reklamlamak için bu oyuu seçen her yönden, çok geri kalmış dünya ülkeleri bile, Hans Amca'nın eşofman patronluğunu reddetmektedir ısrarla...
Çeşit etiketleri hangi renkte olursa olsun, dünyadaki tüm ülkeler futbolda teknik direktör konjonktürünü, "içinde Alman'ı olmayan meslek" titizliği içinde turarken, Türkiye'de son yıllarda iyiyce tutuşan bu sevginin, hangi oduncu ardiyesinden kaynaklandığını anlamak zordur.
Dünyanın hiç itibar etmediği bir teknik direktör seçimine, son yıllarda üç büyüklerin adeta "kara sevda" derecesinde bir kopmaz iletişimle bağlanmasıi Türk beyinlerinin "ya ıkınırken,ya kaçarken" çalışmaya başladığını belgelemektedir.
Alman futbol tarihi bir yana, Alman teknik direktör almanağı, eski flşalar dikkate alındığında, öyle dünyanın dört göüznü şiddetle açıp ibretle bakacağı, bir hocalar galaksisi değildir...
1950'den bu ana kadar olan zaman parçasının iplerini çekerseniz, Amann teknik direktör podyumuna sahneye giriş sırasına göre; 5 ölümsüz isim sıralanır ancak...
Sepp Herberger, Helmuth Schön, Udo Lattek, Demar Cramer ve Franz Beckenbauer...
...
Futbol temel eğitimin emredici kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalan "futbolcu ilim ve uygulama" konusundada milim taviz vermeyen Alman teknik direktör, ruhsal ve psikolojik görüş kısırlığı yüzünden bu mesleği, diğer ülkelerde ulaşılmış "insan-antrenör" boyutlarında yapamamaktadır kesinlikle...
Alman teknik direktör için futbolcu, insan değil, makinedir sadece...
Alman teknik direktör sevecen değildir, Alman teknik direktör çok konuşan, renkli konuşan, ölçülü espri kalabalığına sahip bir ağız ve dimağ taşımamaktadır.
...
Futbol, teknik direktörü oyuncusu masörü, dokoru, yöneticileri ve taraftarı ile çok geniş ve problemleri ziyade olan kalabalığı fazla bir ailedir.
Alman bu geniş aile içinde sadece çalışılsın ister, sadece başarılsın ister...
Alman teknik direktörler bu geniş aile yelpaze diliminde, bireylerin ayrıntıları ve problemleri ile hiç uğraşmaz, onlarla birlikte öüşterek çareler ve çıkış yolları için beyin paralamazi insana insani yaklaşımlar uzatmayı tümüyle reddedip, bu aileye bir tek otomatik mesj yollar sadece...
"Ben bir makineyim.Siz de öyle olun..."
...
Bir Alman teknik direktöürün Türkiye'ye gelip Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray'ı şampiyon yapması başarı değildir.
Takım, yönetici ve taraftar şartları hazır olduğunda Beşiktaş,Galatasaray ve Fenerbahçe Türkiye şampiyonu olur zaten...
Alman teknik direktörle de olur, yerlisi ile de...
Hatta futbolu bilen, bu oyunun liyezonlarını iyi belleyip gerekli yerlere bağlayabilen taraftarla da şampiyon olur.
Öteye taşınabilir mi, Türk futbolunu ve takımlarımızı Alman teknik direktörler? Yani Avrupa finallerine...
Hİç sanmam...
Nedeni şu...
1984-94 dönemi içinde yani 10 yıllık sürede, Avrupa kupalarında tam otuz final oynanmış.
Bu finallerin sadece birisnini 1992 yılında Monaco'yu 2-0 yenen Werder bremen kazanmış, öteki 29 final Alman takımları için ıska...
Alman teknik direktörler için ynaıp tutuşan Türkiye'deki aşıklara duyurulur...
Alman teknik direktörün bu konuda saçı olsa, önce kendi topuna sürer.

21 Mayıs 1994 (Alman Hocanın Anatomisi)


PS: Konuya Fenerbahçe açısından bakınca, başkanın kongredeki beyanatlarından da anlaşılacağı üzere önümüzdeki 3 sene Avrupa ile ilgili bir beklenti veya vaat yok. Alman hocanın takımın başında olma sebebi ülke sınırları içinde kazanılması muhtemel şampiyonluklar ve benim şahsi fikrim lokal rekabetin uzun vadede uluslararası başarının yolunu açacağı yönünde...

PS2: Yazının başında gururla refere ettiğim üzere makale rahmetli İslam Çupi'ye ait. Konuya ilişkin araştırma yaparken Faruk Dinçer imzalı, "Yerli Teknik Direktörlere Sahip Çıkalım!.." adında bir köşe yazısına denk geldim. Spor ya da siyaset, konu her ne olursa olsun İslam Çupi'nin kaleminden etkilenmek kabulüm ancak birebir aynı cümleleri kullanıp altına kendi imzanı atmanın karşılığı hangi sıfata denk gelir varın sizler karar verin...