24 Nisan 2012 Salı

"Resultante importante"

“Yenemiyorsan yenilmeyeceksin!”

Ülke futboluna bu felsefeyi kazandıran teknik direktördür Fatih Terim. İstediği skora ulaşmış ve maçın bitmesine 15 dakikadan az kalmış ise; Vedat İnceefe, Emre Aşık ya da Bülent Korkmaz’ı oyuna alarak savunmayı beşlemekten zerre gocunmayan adamdır o Terim. Rakibin adı Fenerbahçe değilse planına sadık kalan, soğukkanlı olarak oyuna müdahale eden, Fenerbahçe’den gol yiyince ise yere tüküren futbol filozofudur ‘uğursuz Fatih’.

6 Kasım 2002’nin baş mimarıdır Fatih Terim. 2-0 mağlupken önce Ayhan’ı çıkarıp Arif’i oyuna dahil etmiş, skor 3-0 olunca bir diğer ön liberosu Batista’nın yerine Ümit’i oyuna alarak orta sahayı tamamen boşaltmıştır. 6-0 biten maça ‘Alaman köylüsü’ Lorant’tan daha fazla etkisi olan büyük hocadır Terim.

Boyu iyiden iyiye kısalmış bir ligde ve beş puan önde başladığı maçta beraberliği tutması sahip olduğu avantajı katlayacakken, zaaflarına yine yeni yeniden yenilmiştir Terim. Ama kredisi sonsuzdur?...

Şenol Güneş aynısını 95-96 sezonunda Trabzon’un başında yaptığı vakit basiretsiz, vizyonsuz ve vasıfsız olarak etiketlenirken, Terim’in payına düşen ise cesur sıfatı oldu. Ben Terim’in ne olduğunu biliyorum da bakalım sezon sonunda bu mağlubiyet sebebiyle şampiyonluk Fenerbahçe’ye kaptırılırsa, şimdilerde “hocamla gurur duyuyorum.” diye ortalıkta dolaşanlar ne diyecekler.

Galatasaray 1-2 Fenerbahçe


...

Pazar günü oynanan derbi bütün ülke gibi bizim sülale için de çok önemliydi. Anne tarafı silme Fenerli olan, baba tarafının ise bizim aklını çeldiğimiz üç beş Fenerli kuzen dışında hepsinin Galatasaray taraftarı olduğu bir sülale bahsi geçen ve cemil cümlesi dört gözle bu maçı bekliyordu günlerdir. Murphy yasalarından bihaber…


Koca sülalenin çekirdek aile mensuplarından sadece ben izleyebilmişim mucize ile sonuçlanan maçı. Edirne’de bir kahvehanede... Stoch ikinci golü atınca önümde oturan 10 yaşındaki veledi omuzlarından kavrayıp, alnından üç kere öperek şoka sokmakla meşgulken ben, maaile bizimkiler şokta ve de hastanede imiş.

Mişli geçmiş zaman kullanmama sebep canım annem. “Aman demiş, haber vermeyin. Burada olsalar ellerinden ne gelecek ki? Hem Allah muhafaza kaza falan yapar arabayı hızlı kullanıp...”

Eski deyişle şikemperver, özünde ise boğazına düşkün insanlar olarak ben ve kuzum için yemek turu, grubun kalan yarısının ise kültür turu saydığı minik gezi için Edirne’ye vardığımız sıralarda annem düşüp “tibia platosunu” parçalamış.

O da ne ki diyenler vardır elbet… Dizin hemen altı, kaval kemiğinin ise en üstünde olan bu kemik, vücut yükünün ise neredeyse hepsini taşımakla mesul. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bir ortopedistin uzmanlık tezinde okumuştum. 1985-2005 arasında fakülte hastanesine başvuran toplam vak’a sayısı yanlış hatırlamıyorsam 62 idi.

Ben nerden biliyorum bunca şeyi?... Bir üniversite hastanesinin 20 senede başına 62 kere gelen şey, bizim eve son dokuz ayda ikinci kez uğruyor. Dokuz ay önce aynı kemiği kırdım, iki ameliyat oldum ve hala rüyamda koşuyorum.

Bir siktir git Murphy…