2 Ocak 2010 Cumartesi

Vahap Özaltay

İzmir'li olsam Altay taraftarı olurdum...

Dost sohbetlerinde sıklıkla dile getirdiğim bu cümleyi, çoğu eş dost olan blog takipçilerinden varsa bilmeyenler için bir kez daha tekrarlayasım geldi. Sağ köşeye ilişitirdiğim taraftar anketini hazırlarken, alfabetik sıralama sebebiyle ilk sıraya koyduğum Türk futbol tarihinin en önemli kulüplerinden birisi olan Altay'ın, sıra "abece" üzerine kurulmasa idi gönlümdeki yeri ilk beşin altında olmazdı yine.

Türk futbol tarihine Büyük Mustafa'yı armağan eden Büyük Altay, işgal yıllarında Fenerbahçe'nin İstanbul'da üstlendiği misyonun benzerinin İzmir'de uygulayıcısı olmuş, azınlıklara karşı verilen mücadelenin spor alanındaki temsilcisi olmuşlardı.
İşte bu yıllar İzmir futbolunun en önemli ve Altay'ın sembol isimlerinden birisi olacak olan "Kara İnci" lakaplı Vahap Özaltay'ın futbol sahnesinde yerini aldığı zamana denk gelir. Resmi olarak sadece 1 kez giyebildiği milli formanın Türk futbol tarihi için önemi ay yıldızlı formanın içine ilk kez bir siyah bedenin girmesi idi. Üstün fiziği sebebiyle rakiplerinin arasından sıyrılan ve aynı zamanda atlet olan sporcu, Balkan Şampiyonası'nda da milli takım forması giymiştir.

9 Eylül 1922'de Türk ordularının başında İzmir'e giren Fahrettin Paşa, Altay soyadını aldıktan sonra Altay'lı futbolcular arasında başlayan bu soyadını alma yarışında kendine Özaltay soyadını seçerek, Altay'a olan bağlılığını kanıtlayan efsane, futbol sahasındaki başarısının karşılığını 1932 yılında Racing Club de Paris'e transferek olarak almış ve Türk futbolcusuna Avrupa'ya transferin yolunu açmıştır.

Şimdilerde Fransa amatör liglerinde mücadelesini sürdüren Paris ekibi, Özaltay'ın oynadığı yıllarda Fransa 1. liginin üst sıralarına oynayan ve 1936 senesinde hem ligi hem Fransa kupasını kazanacak kadar güçlü bir ekip idi.
Fransa'da geçirdiği 5 sezonun ardından ülkesine dönen oyuncu, içlerinde Fenerbahçe'nin de olduğu takımların formasını giymiş ancak her zaman Altay'lı Vahap olarak kalmıştır.

Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlüğe başlar. O dönemin futbol tekniklerini Türkiye'de ilk kez deneyen teknik adam olarak tarihte ki yerini bir kez daha alır. Futbolculuğu döneminde onca başarısına karşın, teninin renginden ötürü sırtına zar zor geçirebildiği milli forma, teknik adamlığında bir nevi iade-i itibar olarak, hem de bu sefer Ordu Milli Takım Teknik Direktörlüğü olarak ona geri döner. Sırtına geçirdiği milli takım teknik direktörlüğü eşofmanı ile 1955'te, 54 Dünya Kupası'na katılan oyuncuların çoğunun askerde bulumasının da katkısıyla, finalde İtalya Ordu Milli Takımı'nı mağlup ederek dünya şampiyonu olur.

1965'te Altay Kongresi'nde konuşma yaparken geçirdiği kalp kriziyle gelen ölüm, kesinkez doğru yerde ancak çok erken bulur onu. Henüz 57 yaşında göçer gider bu büyük futbol efendisi...

Hiç yorum yok: