15 Mayıs 2013 Çarşamba

Allah korumamış be Sabri

"Ne bakıyorsun lan!"
"Sana mı soracağım anasını ...?!"
"Sen kimin anasına sövüyorsun ... evladı."
"Ahh..."
"Kaç oğlum kaç, öldürdün piçi."

Bir çocuk ölmüş... Muhtemelen böyle bir diyaloğun ardından. Üstünden günler geçmiş ve bir futbolcu sahada yaşananlara ilişkin açıklama yapıyor.

"Son dakikada sert bir müdahele yaptı bana olmaması gereken yerde. Kendisine ılımlı bir şekilde 'Volkan ne gerek var, neden böyle yapıyorsun' dememe rağmen anneme ağıza alınmayacak küfürler etti. Dışarıdaki bir insana yüz yüze bu kelimeleri kullansanız Allah korusun cinayet bile çıkabilir. Çok sinirlendim ve kendimi tutamadım."

Dese ki "Ben sütten çıkmış ak kaşığım ama rakip beni tahrik etti, küfür edince dayanamadım kendimi kaybettim, keşke yapmasaydım..." amenna ama biri ölmüş öteki yaşayan bir ölü haline gelmiş iki çocuk varken ortada, hala cinayet vurgusu yapmak nasıl bir aymazlık, nasıl bir cahilliktir adını koyamıyorum.


 

25 Nisan 2013 Perşembe

Evladıma Miras Bu Sevda

Bizim şimdilerde yedi aylık olan bir kuzumuz var. Kendimi biliyorum ya, tutamam bağırırım gol olunca, pratik yapıyoruz aylardır onunla. Korkmasın diye..

Durduk yere ben gool diye bağırıp, elleri havaya kaldırıyorum o kıkırdıyor. Babası gool diyor, kuzusu gülüyor

Ama yine de doğduğundan beri ya korkarsa diye, maçlarda gol olunca bağırmıyorum. Sevincim iki damla, o da yanaktan süzülüyor sessizce.

Dün aksam kadın basketbol maçını izlerken kuzu uyuyor... Angel ilk yarının sonunda üçlüğü sokunca öyle garip bir ses çıkarmışım ki kasmaktan kendimi, bütün alıştırmalar boşa gitti. Ağlayarak uyandı yavrum.

Eve geldiğimden bu yana alıştırma yapıyoruz. Bu gece bağıracağım. Her gool nidamda yavrum gülecek, ben ağlayacağım.

22 Nisan 2013 Pazartesi

Helallik

Maçtan önce rahattım. Gençlerbirliği ligin futbol oynamaya çalışan ekiplerinden biri ve bu durumun Fenerbahçe için avantaj olacağını öngörmüştüm. Maç başladığında ise daha bir keyiflendim. Fenerbahçe oyuna hükmediyor ve ileriye doğru oynuyor derken ilk duran toptan Aykut’un golü geldi.

Belki erken buldukları golden ötürü, belki Fenerbahçe’nin onları ilk yarıda mahkum ettiği oyun, belki de bu maça aşırı motive olmaları (bkn: Şampiyon mu olacaksınız lan!) futbolda öngörülerin pek işlevi olmadığını bir kez daha gözüme soktu. Gençlerbirliği kendi ceza sahasının içine gömülen, zerre hücumu düşünmeyen, bildiğiniz bir anti-futbol ekibine dönüşürken, Fenerbahçe futbol oynayan takımdı. Çok pas yapan (ilk yarının ortalarında 240’a 40 gibi saçma bir istatistik bile oluştu), Salih ve Caner’in bireysel yetenekleriyle pozisyon bulan ve maçı çevireceğini cemil cümlesine inandıran takımdı Fenerbahçe.

Gençlerbirliği ilk yarı ikinci kez ceza sahasına yaklaştı ve bugüne dek hep üst düzey konsantrasyonu övülen Fenerbahçe savunmasının hatasıyla ikinci golü de attı. Futbol ilginç oyun dedim dönüp abime.

İkinci devre aynı kadroyla başlayıp, 60’a kadar bir gol bulup hemen ardından iki oyuncu birden değiştirerek tempoyu korursak bu maç hala bizimdi. Hoca benden erken davrandı ve 57’de iki oyuncu birden değiştirdi. Topuz 58’de ceza sahası içinde önünde kalan topa iyi vuramadı ve o an maç bitti.

Zihinsel yorgunluk stres ile birleşti, üzerine tetikçi Mustafa Kamil’in oyunu sadece soğutmak için ikinci yarıya çıkan Gençlerbirliği oyuncularına görmezden gelmesi eklenerek maçın sonu geldi.

Maçın ikinci devresinde beş oyuncu değişikliği oldu, belki 40 kez oyun durdu, iki kere Gençlerbirliği oyuncularının tedavisi için sağlık görevlileri sahada idi ama Kamil üç dakika uzattı maçı. Üç değil beş uzatsa ne olacaktı sanki diyenler vardır elbet ancak mevzu o değil.

Çok üzüldüm, migrenden hala kafamı kaldıramıyorum ancak hiç kızmadım. Sezon sonunda alınabilecek üç kupa ve benim hala umudum var. Dedik ya futbol ilginç oyun.

Ya alamazlarsa… Benim hakkım şimdiden helal olsun hepsine.

11 Mart 2013 Pazartesi

Utanmaz Adam

Fenerbahçe, Viktoria Plzen'i deplasmanda mağlup etti. Hani düne kadar Napoli'ye beş gol atmış ama şimdilerde köy takımından hallice diye nitelendirilen Plzen.

Maçtan önce, blogumun katili 140 karakter hapishanesi twitter karalar bağlamış idi. Garibim Selçuk'a saydıranlar mı dersin, Selçuk ile Topal'ı toplayıp Hoca'dan çıkaranlar mı dersin... Yığınla futbol uleması vardı.

Başlama düdüğü ile beraber Fenerbahçe pas yapmaya başladı. Kaleyi gören vuruyor, arada sırada bekler rakip kale çizgisine inip dışarıya çıkarıyor, utanmadan gol arıyordu bütün takım. Maçtan evvel ellerde abaküs taraftarı oldukları takımın kalesinde göreceği golleri bekleyenler, bu sefer devre arasında "bu takıma nasıl hala gol atamazcı" olup çıkmışlardı.

İkinci yarı kaldığı yerden devam etti antrenör takımı. Topu ayağında tutarak oyuna hükmetti, rakibini üzerine getirtmedi ve sabırla beklediği golü 81. dakikada Webo'nun kafasında buldu.


Üç gün sonra bu sefer rakip Bursaspor'du. Plzen deplasmanından edinilen moral, ezeli rakibin yine yeni yeniden takılması sonucu yeşeren umutla birleşince tribünler tıklım tıklımdı.

Gökhan ve Webo eksik ancak, Emre sahada ve gücün oluşturulan sistem tamdı. Hoca Topuz'dan Gökhan yaparak çoğunun aklını alırken, kör topal elde kalan tek santrafor Semih ise Webo'nun yerindeydi.

Maçın hemen başında Bekir'in bir anlık dalgınlığı sonucunda Fenerbahçe bilmem kaçıncı kez maçın hemen başında 1-0 geriye düştü. Emre çok geçmeden skoru eşitlerken oyun üstünlüğü ise evsahibine geçti. İkinci yarıda Meireles, Kuyt ve Sow ile üç gol daha  bulan Fenerbahçe, benim hastası olduğum rakip olsam ise muhtemelen uyuz olacağım inatçı karakterini bir kez daha ortaya koymuş oldu. Hiç utanmadan...

Rahmetli Oğuz Aral'ın ölümsüz karakterlerinden utanmaz adam pantolonunu ters giyerdi, bizim utanmazlar ise sezon sonunda bir dolu Korna Kamil'e kendi pantolonlarını ters giydirecek bu gidişle.

Dinimiz amin!)

27 Şubat 2013 Çarşamba

Habeşistan izlenimleri...

 
İtalyan çukuru

Bet adı verilen geleneksel ev

Nispeten modern bir köy evi

Girana Ortaokulu

Dereden su taşıyan kadın ve çocuklar

Hayk kıyısında bir kuzu

"Eskiden su taa buraya değin gelirdi..."

Tula Köyü çocukları

Afrika'nın en fazla besi hayvanına sahip olan ülkesinden bir sığır

Habeş Maymunu (Babun)

Afar kadını
 
Biraz da çalıştık

Barçalı oğlan

Kırmızı ve mavi

Go gunners go

Afarlı ablaların kendi fotoğraflarını telefonda görme heyecanı

 

25 Aralık 2012 Salı

Kolay mı Fenerbahçeli olmak!

Fenerbahçe taraftarının en büyük basmakalıplarından ikisi;

• “Yok abi! Top oynamıyor takım…”

• “Çıkıp hakemi de yeneceksin ağabeycim…"

Yaş oldu 33. Neredeyse çeyrek asır olmuş aklım erip de Fenerbahçe’nin peşine düşeli. Bir çırpıda hatırladığım Fenerbahçe teknik direktörlerini tamamen rastgele yazalım önce…

Veselinovic, Baric, Löw, Venglos, Zeman, Rıdvan Dilmen, Oğuz Çetin, Daum, Parreira, Lazaroni, Lorant, Aragones, Ivic, Hiddink, Mustafa Denizli, Zico, Osieck, Turhan Sofuoğlu ve de Akut Kocaman.
Şimdi bunların arasından takımı şampiyon yapanları çıkaralım.

Veselinovic, Parreira, Mustafa Denizli, Daum, Zico, Aykut Kocaman.

Ya hem şampiyon yapıp hem de iyi top oynatanlar…

1. Aykut Hoca konusunda hepimiz hemfikiriz. İyi insan olabilir ama iyi teknik direktör zinhar değil. Kaldı ki Fenerbahçe, İstanbulspor ya da Ankaraspor’u çalıştırmaya da benzemez!

2. Zico Avrupa’da fena değildi ama o takım Türkiye’de yürüyerek şampiyon olurdu, ikinci sezonunda beceremedi. Yürüyerek şampiyon olur dediysek lafın gelişi, kondisyonu çok kötüydü takımın.

3. Daum bildiğin deli. İki kere üst üste bilmem kaç sene sonra şampiyon yapmış da ne olmuş. Bırakın şu müptezeli!

4. Mustafa Denizli ayrı bir hikaye. Takım çok gol atıyordu ama hepsi duran toptan. Ayrıca rezil etti bizi şampiyonlar liginde. Neymiş efendim henüz ikinci kez katılıyormuş Fenerbahçe o turnuvaya. Ben anlamam kardeşim, Fenerbahçe katıldığı her turnuvayı kazanmak zorunda!

5. Parreira dünya şampiyonu olabilir, geldiği ilk sezonda Fenerbahçe’yi şampiyon yapmış da olabilir ama takım çok yavaş oynuyordu ağabeycim. Sadece o da değil, Kemalettin ile ön libero kavramını soktu futbolumuza. Sokmaz olaydı. Onun yüzünden senelerdir Selçuk Şahin ile uğraşıyoruz!

6. Veselinovic üç kere görev aldı iki kez şampiyon yaptı takımı. Şampiyonluklardan biri de 103 gollü efsane 88-89 sezonu olabilir ama sonuç itibariyle kumarbazın tekiydi. Varsa yoksa altılı.

Ezcümle; “Yok abi! Ben bildim bileli top oynamıyor bu takım!”

Gelelim nereden tutsan elinde kalan ikinci önermeye. Bir kere oksimoron. Hakem, rakip mi ki çıkıp onu da yenelim? Diyelim ki öyle; takımın top oynayamadığı konusunda mutabıkken, nasıl çıkıp bir de hakemi yenmesini bekler taraftar? Bunca taraftar gözleminden sonra şimdi sıra futbolcularda…

Madem bu kara gömlekliler size karşı, o vakit muhatap olmayın bu adamlarla. Kırmızı kart mı gösterdi, dön arkanı git. En azından o vakit raporuna bana tükürdü yazamaz diyesi geliyor insanın, sonra aklına Caner geliyor. Bırak senin arkanı dönmeni, hakemin arkası dönükken bile varsayımla atabiliyorsa seni, tek derdiniz güzel oyun olsun ve noktayı Halit Deringör koysun;

“Kolay mı Fenerbahçeli olmak.”

17 Aralık 2012 Pazartesi

Yok öyle yağma!

Maçtan erken çıktığımı bilmem. Geçen sene dizi kırıp, iki ameliyatın ardından çifte değnek ile maça gittiğim vakit dahi erken çıkmadım. Hem hayat hem de tribün arkadaşım biricik kuzum kalabalığa kalmayalım dediği vakit, o zaman bekleyelim çıksınlar dedim insanlar.

Ömrümde televizyondan izlediğim hiç bir Fenerbahçe maçını da yarım bırakmamıştım. Takım 2-0 geriye düşünce "Allah belanızı versin sizin!..." deyip hiç kapamadım televizyonu. Hatta ben hiç bela da okunmadım o formayı giyen herhangi bir sporcuya.

Sonunda Fatih Terim'in olay yaratan açıklamalar yaptığı -Hala yapmadı mı???? Yok artık Ali Sami!- playoff çirkini ucube sezonun sondan bir önceki maçında, hayvan oğlu hayvan Zokora'nın -Zokora insansa evet ben de ırkçıyım.-  şu yaptığı ve ondan aşağı kalır yanı olmayan Mustafa Kamil'in göstermiş olduğu sarı kartla beraber kontrolümü yitirmişim.

Çıkıp gittim evden. Hayatımda ilk kez bir Fenerbahçe maçını yarım bıraktım o akşam. O ana şahit olduktan sonra skor zerre kadar umrumda değildi



Çok değil 20 gün sonra üst klasman hakemi Mustafa Kamil Abitoğlu, Coca-Cola Akademi U17 Ligi fnal maçını yönetmek için  ilk kez sahaya çıktı. Fenerbahçe'nin Bursaspor ile oynadığı final maçında düdük çaldı Abitoğlu. Alay eder gibi...

Bu sezon ise altı (6) süper lig, beş (5) 1. lig maçı yöneten Kamil, bir tane de Türkiye Kupası maçı sığdırdı cebine. Ya kimseciklerin hatırında değil geçen sezon Trabzon'da yaptığı rezillik ya da atamayı yapanların hiç aklından çıkmıyor ki bu sezon ödüllendiriliyor. İkinci şık daha çok akla yatıyor sanki. Di mi lan Fırat?


Yeni sezon ile beraber kombinesiz kaldım. Tribüne gidemediğim için televizyonda açtım sezonu. Şansal'ın benim için seçtiği ve seçmediği karelere daha fazla dayanamayıp ondan da vazgeçip radyoya transfer oldum. En azından gözümle görmüyor, pozisyonları hayal ediyordum artık. Derken Galatasaray maçı geldi çattı.

Radyodan maç dinleyenler bilirler, bütün heyecan radyo spikerinin ses tonundadır. Onun iniş ve çıkışlarına göre nefes alır ya da soluksuz kalırsınız. Dün akşam Levent Özçelik'i dinlerken neredeyse hiç heyecanlanmadım. Bekir'in kendi kalesine attığı golün ardından yavaşlayan, bekleyen ve kalesinde golü gören ki ben hala göremedim Hasan Ali'yi Fenerli yapan golü, duran toptan ikinci golü atıp son düdüğe dilenen, yerde yatan, vakit geçiren bir rakip ve hiç bir şey üretemeyen Fenerbahçem...

Maç bitince gidip kuzumun kuzusunu aldım kucağıma, kocaman 1907 yazan tulumunu kokladım ve yeter artık dedim. Heyecanımı yitirdim artık bu işten, sıkıldım, soğudum...

Sonra gün doğdu. Garip ama başım ağrımıyordu bir Galatasaray yenilgisinin ardından. Akşama dek kimse ile futbol konuşmadım. Tam jübilem için maç düşünürken Meireles'i duydum. Çıkarken parlak çocuğa tükürmüşmüş, o da raporuna yazmışmış, en az sekiz belki on maç ceza almalıymış...

Galibiyetle yetinmeyen şerefsizler daha fazlasının peşine düşmüşler. Madem öyle ben de gitmiyorum. Türlü oyunlarla soğutmaya çalışsanız, bin türlü kahpelikle yıldırmaya çabalasanız da, siz Fenerbahçe'nin altını oymaya çalıştıkça ben daha çok sarılacağım.

Karabük maçında okul açıkta yer var di mi bana?

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Badem gözlü Emre, sırma saçlı Cristian

Kör olur badem gözlü olur demiş ya Emre, üzerine yazmaya hacet yok ama yazasım var...
Neymiş efendim "Emre gitmiş, yeri dolmamış, o olsa imiş Galatasaray Fenerbahçe'yi hem de 10 kişi kalmış iken nasıl yenecekmiş...".

Galatasaray'ın galibiyetinin bizim orta saha zaafiyetimiz ya da stoperlerimizin topla çıkamamasıyla zerre kadar ilgisi yok. Emre ise zaten kendi de söylediği üzere sadece badem gözlü olan bu hikayede.

Play-off güzeli geçtiğimiz sezon, toplam dört kez karşılaştı çubuklu ile parçalı. Bu dört maçta karşılıklı birer galibiyet varken, iki de beraberlik çıktı. Oyun üstünlüğünü göreceli olarak istatistiğe dahil edersek; rakip Galatasaray bu maçların ikisinin tamamında, bir maçın ise ikinci yarısında sahanın mutlak hakimi idi. Sırası ile bu maçlar:

  • Galatasaray 3-1 Fenerbahçe / 07.12.2011  (Emre ilk 11'de oyuna başladı. Skor rakip lehine 2-0 iken teknik direktör tercihiyle kenara alındı. Fenerbahçe Bilica-Yobo çift stoperiyle oynarken, Galatasaray ise Semih-Ujfalusi ile oynadı.)
  • Fenerbahçe 2-2 Galatasaray / 17.03.2012 (Emre 90 dk oynadı, Fenerbahçe Serdar-Yobo çift stoperiyle oynarken, Galatasaray ise Semih-Ujfalusi ile oynadı. )
  • Galatasaray 1-2 Fenerbahçe / 22.04.2012 (Emre kadroda yoktu, Fenerbahçe Bekirr-Yobo çift stoperiyle oynarken, Galatasaray ise Semih-Ujfalusi ile oynadı. )
  • Fenerbahçe 0-0 Galatasaray / 12.05.2012 (Emre 90 dk oynadı, Fenerbahçe Bekir-Yobo çift stoperiyle oynarken, Galatasaray ise Semih-Ujfalusi ile oynadı. )
Demek ki neymiş, Fenerbahçe aldığı tek galibiyeti Emre sahaya adımını atmadığı akşam almış. Galatasaray bütün maçlara aynı tandemle çıkarken, Fenerbahçe Yobo'nun eşini sürekli değiştirmek zorunda kalmış.

Fenerbahçe açısından asıl sorun Galatasary'ın önde yaptığı baskı. Kabul Yobo dışında ayağa top yapabilen savunma oyuncusu yok Fenerbahçe kadrosunda ancak Semih-Ujfalusi ikilisinin de ayağına hakim olduğunu söylemek imkansız. Hal böyle iken Fenerbahçe'nin en azından Galatasaray maçları için  oyun planını değiştirip önde basması gerekiyor ki bahsi geçen dört maçtan sadece 2-2 biten lig maçının başında bunu denemiş  ve 2-0 öne fırlamıştı Fenerbahçe.

Sözün özü; badem gözlü Emre ya da sırma saçlı Cristian değil sorun.

3 Haziran 2012 Pazar

Kuyt lan Kuyt:)

"Galatasaray Kulübü Başkanı Ünal Aysal, Avrupa'daki kuralların masumları cezalandırmak yönünde olmadığını, kendilerinin burada taraf olmadığını söyledi." [1]
"Programımız hazır, kimleri alabileceğimiz, kimleri alamayacağımızı çok iyi biliyoruz. Önümüzdeki günlerde bu daha da netleşecek. Teknik ekiple yapacağımız çalışmalar sonucu. UEFA'nın alacağı ya da almayacağı kararlar bizim için çok önemli"  [2]
"Kuyt Fenerbahçemizde" [3]

[1] http://www.trtspor.com.tr/Haber.aspx?id=23581
[2] http://www.ntvspor.net/haber/spor-toto-super-lig/65988/uefanin-alacagi-kararlar-bizim-icin-cok-onemli
[3] http://www.fenerbahce.org/fb2008/detay.asp?ContentID=29484

17 Mayıs 2012 Perşembe

Padişahım çok yaşa!

Oradaydım ve de organize bir polis provokasyonu vardı dedim.

Polis boş yere müdahale etmez dedi.

Bana inanmıyor musun dedim.

Gördüklerime inanırım dedi.

İki gün önce sana gönderdiğim ve olayların nasıl başladığını gösteren videoyu izledin mi diye sordum.

Hayır dedi.

İnsanlar ölebilirdi dedim.

Ölmedi ama kimse dedi.

Öldükten sonra mı konuşalım bunları diye sordum.

Her ne olursa olsun devlet malına zarar vermeye hakkı yok dedi “Fenerlilerin”.

Algısının seçtiği tek kimlik Fenerbahçe idi çünkü. Taraftarlar, çocuklar, kadınlar ya da insanlar ya değil.

Kalktım gittim.

Tartışmaya zorla sürüklendiğim vakit şüphelerim vardı. Karşımdaki kişinin henüz bir iki ay önce doktorasını veren eğitimli (laftan anlayan) ve senelerdir tanıdığım bir insan olmasına güvenerek yine de başlamıştım. Yanıldığımı görmek hepi topu beş dakika sürmedi. Siyasi görüş, eğitim düzeyi hatta salt insan olmaktan bile daha baskın bu ülkede taraftarlık. Pardon tarafgirlik.