12 Ocak 2010 Salı

Eurocup'ta Güzel Gece

Grup maçların sonuncusunun oynandığı geceye başlarken ilk 16'ya kalma ihtimali olan iki Türk takımı da bunu başardı.

Galatasaray'ın işi Telekom'a nazaran daha kolay, en azından daha makuldu. Grup ikinciliği için çekiştiği İtalyan ekibi Teramo'yu Abdi İpekçi'de yenmesi halinde bir üst türe çıkacaklardı ve Jasaitis'in bileğine (5/8 üç sayı isabeti) kurban istedikleri sonucu aldılar.

Galatasaray CC 87-80 Teramo Basket

Telekom'un durumu ise daha karışıktı. Belçika deplasmanında grubun galibiyetsiz ekibi Spirou'yu yenmek muhtemeldi ancak aynı dakikalarda oynanacak maçta lider çıkmayı garantilemiş Bilbao'nun St. Petersburg'u yenmesini bekleyeceklerdi. Açıkçası ben Bilbao'nun Rusya'dan galibiyetle dönebileceğini hiç düşünmüyordum maçtan önce, ama İspanyollar beni yanılttı ve uzatmaya giden maçın ardından Rus ekibini mağlup ederek Telekom'a ilk 16 yolunu açtılar.

Telekom maçı Belçika'da tamamlandıktan sonra, durumun kritik olduğundan haberdar Belçikalı yayıncılar yayını kesmeyerek Türk Telekom oyuncularının heyacanını bizim eve kadar ulaştırdı. Öncelikle hassasiyetleri sebebiyle Belçika televizyonu yetkililerine, ardından da önce izlediği maçı, sonra euroleague.net üzerinden okuduğu St. Petersburg maçını başarıyla anlatan Trt spikeri Gökhan Özer'e teşekkürlerimi sunarım.

St. Petersburg 88-89 Bilbao Basket
Spirou Basket 61-74 Türk Telekom

9 Ocak 2010 Cumartesi

İpin Ucu Kaçtı

Ezeli rakibi bir kez daha eli boş gönderen, başta kaptan Arslan tüm voleybol şubesinin ellerine sağlık...
Maçı 2-1'den çeviren, final setinde 8-5'den geri gelen Fenerbahçe maçı kazanırken, son sayıya gönülleri el vermeyen Galatasaraylı kardeşler oyuna müdahil olarak maçın süresini uzatsalar da kaçınılmaz sonucu değiştiremediler .
Fenerbahçe 3-2 Galatasaray

PS: Benim takip edebildiğim çubuklu-parçalı rekabetinde U14, U15 ve A2 futbol liglerinde oynanan maçları sizlerle paylaşmakta geciktim. 14 yaş altında oynanan maçta abilerine özenen ufaklıklar, kardeşlerini 4-2'lik sonuçla uğurkarken, Florya'da oynayan A2'ler 0-0'lk sonuçla ezeli rakibe bu senenin ilk puanını verdiler. 15 yaş altı mücadelesinde ise Lefter Küçükandonyadis tesisleri'nde oynanan maçta, son saniyede rakibine yakalanınca Fenerbahçe maç 2-2 sonuçlandı.

7 Ocak 2010 Perşembe

Galatasaray Hukuku

Türkiye Basketbol Federasyonu resmi sitesinde gururla güncellemiş puan durumunu da, Galatasaraylı kardeşler tevazu gösterdiklerinde midir, şaşkınlıktan mı bilinmez eklememişler henüz muhteşem lobileriyle geri kazandıkları puanlarını.

İşin daha ilginci, Efes Pilsen ve Fenerbahçe'nin birer maçının eksik olduğu bu listede Fenerbahçenin mağlubiyet hanesine 3 (üç) yazılmış.

"2 taraftarımızın ayağının ucu parkeye dedi diye hükmen yenik sayılmış olabiliriz ancak gönüllerin galibiyiz biz, ayrıca bu resmi site falan değil dingo yetiştirilen bir çiftlik ve işte bu sebepten kendi puan tablomuza istediğimizi yazarız..." deniliyorsa eğer amenna, yok eğer yeni bir tahkim kurulu kararıyla sahaya girip rakip takım oyuncularına saldırmanın hukuken suç olmaktan çıkacağına dair bir işaretse...

Tutmayın beni...

3 Ocak 2010 Pazar

Tanjevic Üzerinden Fenerbahçe Linç Girişimi

Sezon başından beri yapılan işin özü başlıkta. Milli takıma yanlış oyuncu tercihleriyle kötü basketbol oynatırken, Fenerbahçe'ye oynattığı oyunun adı basketbol bile değil. Bilen bilmeyen, ağzı olan olmayan, iki kelimeyi yan yana getirebilen getiremeyen her beşerin bu konu üzerine söyleyecek sözü, yazacak cümlesi mevcut.

İşin en kötü tarafı biz Fenerbaçeliler'in çoğu da Tanjevic aleyhine tavır koyarken, farkında olmadan asıl aşkımızı sahipsiz bırakıyoruz. Meydanın boş kaldığının gayet farkında olanlar ellerine geçirdikleri bu fırsatı sonuna kadar değerlendiriyor. Fenerbahçe'nin kazandığı her maçın ardından rakip takım idarecileri hakemleri ortalarına alıyor. Basketbol programlarında sözde tarafsız yayıncılar, penaltı tartışırcasına kaybeden takım antrenörün istediği pozisyonları ileri geri oynatırken Alfred Hitchkok misali yönettikleri mizansen içinde bir görünüp bir kayboluyorlar.

Ezeli rakip, Türk spor tarihinin gelmiş geçmiş en büyük sahtekarlığına imza atmış . İçinde o takımın taraftarları da olan aklıselim insanlar tarafından ligden ihraç kararı beklenirken farklı cezalar çıkmış ve birçok basketbol otoritesi tarafından oyuncular bir tarafa adil cezalar olarak değerlendirilmişken, kazanılan 3-5 maçın ardından cezaların iptali ve puanların iadesi yönünde lobi oluşturuyor "Fenerbahçeli" medya...

...Ve bizler Tanjevic antipatimiz sebebiyle sessiz kalarak bu işe çanak tutuyoruz.


Gran Canaria - Fenerbahçe

Pazar öğleden sonra 1'de Fenerbahçe Ülker, Aliağa deplasmanında sahaya çıkarken neredeyse aynı saatlerde ACB takımlarından Gran Canaria, Valencia deplasmanına çıktı. Takım Kanarya Adaları'nın takımı ve renkleri sarı-lacivert iken ilgisiz kalmam olası değildi. Trt 3'ün canlı yayınladığı bu maçı izlerken, Spormax'ın şifrelediği o renklerin gerçek sahibi olan Fenerbahçe'nin maçını ancak tbl'nin internet sitesinden okuyarak takip edebildim.

Yayıncı kuruluş milyonlarca taraftarı olan Fenerbahçe'nin maçını Spormaxtan yayınlamayı tercih ederken, 3-5 salon dolusu sabit basketbol taraftarına sahip ancak rakip Fenerbahçe iken Fenerbahçesizlerin tutundukları dal olan Efes Pilsen'in Kepez Belediye maçını Skyturk vasıtasıyla sporseverlere ulaştırdı. İlk yarısında farkın 20'lere çıktığı, maç sonunda ise 40'a dayandığı bu çekişmeli maçı sonuna kadar izleyen var ise bana da anlatsın...


Power Electronics Valencia 89:72 Gran Canaria 2014

Old Firm at Celtic Park (14:30)

Rövanş zamanı...

Lee McCulloch'un fotoğraftaki golü ile 1 puanı kurtaran ve aradaki puan farkını koruyan Rangers, futbolun adaletinin olmadığı günlerden birine denk geldi. Samaras, Fortune ve McGeady ile pozisyonlara giren Celtic bu pozisyonları değerlendiremezken, Fortune'un bana sorarsanız temiz olan bir golü hakem tarafından kaleciye faul yapıldığı görüşüyle iptal etti. Maça ikinci yarı dahil olan Scott McDonald'ın golüyle 79'da öne geçen Celtic, 2 dakika sonra kendi kalesinde golü görünce iyi oyun unutuldu, skor sporu bir kez daha yendi.

Celtic 1:1 Rangers

2 Ocak 2010 Cumartesi

Vahap Özaltay

İzmir'li olsam Altay taraftarı olurdum...

Dost sohbetlerinde sıklıkla dile getirdiğim bu cümleyi, çoğu eş dost olan blog takipçilerinden varsa bilmeyenler için bir kez daha tekrarlayasım geldi. Sağ köşeye ilişitirdiğim taraftar anketini hazırlarken, alfabetik sıralama sebebiyle ilk sıraya koyduğum Türk futbol tarihinin en önemli kulüplerinden birisi olan Altay'ın, sıra "abece" üzerine kurulmasa idi gönlümdeki yeri ilk beşin altında olmazdı yine.

Türk futbol tarihine Büyük Mustafa'yı armağan eden Büyük Altay, işgal yıllarında Fenerbahçe'nin İstanbul'da üstlendiği misyonun benzerinin İzmir'de uygulayıcısı olmuş, azınlıklara karşı verilen mücadelenin spor alanındaki temsilcisi olmuşlardı.
İşte bu yıllar İzmir futbolunun en önemli ve Altay'ın sembol isimlerinden birisi olacak olan "Kara İnci" lakaplı Vahap Özaltay'ın futbol sahnesinde yerini aldığı zamana denk gelir. Resmi olarak sadece 1 kez giyebildiği milli formanın Türk futbol tarihi için önemi ay yıldızlı formanın içine ilk kez bir siyah bedenin girmesi idi. Üstün fiziği sebebiyle rakiplerinin arasından sıyrılan ve aynı zamanda atlet olan sporcu, Balkan Şampiyonası'nda da milli takım forması giymiştir.

9 Eylül 1922'de Türk ordularının başında İzmir'e giren Fahrettin Paşa, Altay soyadını aldıktan sonra Altay'lı futbolcular arasında başlayan bu soyadını alma yarışında kendine Özaltay soyadını seçerek, Altay'a olan bağlılığını kanıtlayan efsane, futbol sahasındaki başarısının karşılığını 1932 yılında Racing Club de Paris'e transferek olarak almış ve Türk futbolcusuna Avrupa'ya transferin yolunu açmıştır.

Şimdilerde Fransa amatör liglerinde mücadelesini sürdüren Paris ekibi, Özaltay'ın oynadığı yıllarda Fransa 1. liginin üst sıralarına oynayan ve 1936 senesinde hem ligi hem Fransa kupasını kazanacak kadar güçlü bir ekip idi.
Fransa'da geçirdiği 5 sezonun ardından ülkesine dönen oyuncu, içlerinde Fenerbahçe'nin de olduğu takımların formasını giymiş ancak her zaman Altay'lı Vahap olarak kalmıştır.

Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlüğe başlar. O dönemin futbol tekniklerini Türkiye'de ilk kez deneyen teknik adam olarak tarihte ki yerini bir kez daha alır. Futbolculuğu döneminde onca başarısına karşın, teninin renginden ötürü sırtına zar zor geçirebildiği milli forma, teknik adamlığında bir nevi iade-i itibar olarak, hem de bu sefer Ordu Milli Takım Teknik Direktörlüğü olarak ona geri döner. Sırtına geçirdiği milli takım teknik direktörlüğü eşofmanı ile 1955'te, 54 Dünya Kupası'na katılan oyuncuların çoğunun askerde bulumasının da katkısıyla, finalde İtalya Ordu Milli Takımı'nı mağlup ederek dünya şampiyonu olur.

1965'te Altay Kongresi'nde konuşma yaparken geçirdiği kalp kriziyle gelen ölüm, kesinkez doğru yerde ancak çok erken bulur onu. Henüz 57 yaşında göçer gider bu büyük futbol efendisi...

1 Ocak 2010 Cuma

Ticaret Genlerinde Var

Kayseri'de ticaretin M.Ö. 2000'lere dek uzandığını yazılı belgelere dayandırır tarihçiler. Osmanlı'da Anadolu'nun en önemli kavşak noktalarından birini boş geçmemiş ve İstanbul'dan sonra imparatorluğun en büyük kapalı çarşısını Kayseri'ye inşa etmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında demiryoluna kavuşan şehir; ticaretin yanına, sanayi tesislerini de ekleyerek 4000 yıllık birikiminin karşılığı almaya devam etmiş bugüne dek. Her alanda...

Endüstriyelleşen futbolun doğurduğu oyuncular, Kayseri gibi bir ticaret şehrinde elbette ederinden fazlasına satılacaklar. Buna kimsenin itirazı yok ama...
Bakın ne yazıyor Kayseri Kapalıçarşı'nın Hacı Efendi kapısı üstündeki kitabenin üzerinde;


"Dünyanın safa süren insanları, güzel kazanan kişileridir. İyi geçinmek alışverişle olur. Allah korkusunu bilmeli, satıp sermaye bıriktirmeli. Zevk ve sevinç sahipleri helal kazananlardır..."

29 Aralık 2009 Salı

"Ne İdiği Belirsiz Bir Adam"

Tolunay Kafkas ile ilgili dilimin ucuna gelenlerin azıcığını daha önce paylaşmış idim…

Her yeni söylemiyle zihnimdeki yerini sağlamlaştıran bu saygın teknik adam, Federasyon’un “UEFA Pro-Lisans Güncelleme Kursu” adı altında Antalya’da düzenlediği, ancak katılan hocalar tarafından Milli Takım teknik direktörlüğü aday adaylarının katıldığı bir yarışmaya dönüştürülen kampta 3,5 gündür.

Pazar akşamı bu hocalardan bazıları Güntekin Onay ve Rıdvan Dilmen’in NtvSpor’da konukları oldu. Körler sağırlar birbirini ağırlar mizansenin sahneye konulduğu programda laf döndü dolaştı Rıza Çalımbay ile Youla arasında yaşanan soruna geldi. Çok okuduğu için çok bilen adam Tolunay Kafkas, Youla’nın bu davranışından sonra Türkiye’de hiçbir kulüpte oynamaması gerektiğini vurgulamak adına “…ne idiği belirsiz bu adama Türkiye’de hiçbir takımın forma vermemesi gerekir…” dedi.

Tolunay Hoca ya pek sözlük karıştırmıyor ya da sahip olduğu teknik direktörlük ehliyetinin bir futbolcuya “soyu sopu belirsiz” deme hakkını ona verdiğini sanıyor.